GüncelMakaleler

YORUM | Göçmenliği Yaratan Kapitalist Sistemdir

Göçmen sayısı, kapitalist ekonominin derinlemesine gelişmesine bağlı olarak artmaktadır. 2020 yılı verilerine göre dünyada her 30 kişiden biri göçmendir.

Emperyalist/kapitalist düzen, doğası gereği krizler yaratır. Çarkı daha fazla kâr ve daha yoğun emek sömürüsü üzerinden döndürmek için doğaya ve insanlığa dair ne varsa her şeyi yok etmek için planlamıştır. Ürettiğini satmak, daha ucuza iş gücü ve üretim için gerekli olan ham maddeyi bulmak için kendi aralarında sürekli bir rekabet hali mevcuttur. Bu rekabetin çıkmaz sokağı ise savaş, işgal ve saldırganlıktır. Yoksul emekçi halkların payına düşen ise ölüm, açlık ve göç.

Emperyalist devletler NATO, G7, G20, AB, BRICS, SCO (Şanghay İşbirliği Örgütü) gibi oluşumlar ile birbirlerine karşı ittifaklar kurmaktadırlar. Bir yanda Çin-Rusya, diğer yandan Avrupa Birliği, ABD/İngiltere ve Japonya gibi kâğıttan kaplanlar her daim rekabet halindedirler. Pastadan daha fazla pay almak için en ezeli düşmanlar dost, en ezeli “dostlar” düşman olabilir. Kendi aralarında dengeler ve ilişkiler sürekli değişse de, değişmeyen tek şey ezilen emekçi halklara olan düşmanlıklarıdır. En ufak bir halk hareketi karşısında birleşmeleri, deyim yerindeyse adeta tankla topla saldırmaları, her yıl çıkarılan iç ve dış güvenlik yasaları tam da bu yüzdendir.

Emperyalist kapitalist sistem, içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal krizi aşmak için, yeni pazar alanları kazanmak ya da elindeki pazarları kaptırmamak için savaşlara ihtiyaç duyarlar. Ya direk büyük emperyalist devletler bu savaşın bir parçası olur (I. ve II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda olduğu gibi) ya da bölgelerde kurdukları kukla hükümetler aracılığıyla bu kanlı savaşı sürdürürler.

Rus emperyalizminin Ukrayna’ya saldırısı ve AB ve ABD’nin Ukrayna’yı desteklemesi bu duruma en iyi örnektir. Daha fazla silahlanma, daha fazla savaş ve güvenlik naraları ve daha fazla “demokrasi” oyunu… Bunların hepsi ezilen halkların kanı üzerinden ayakta durmaya çalışan bu çürümüş sistemin bir taktiğidir. Tek gerçek ise bu sistem var olduğu sürece krizlerin ve savaşların da kaçınılmaz olduğudur.

 

Her otuz kişiden biri göçmen…

Göçmen sayısı, kapitalist ekonominin derinlemesine gelişmesine bağlı olarak artmaktadır. 2020 yılı verilerine göre dünyada her 30 kişiden biri göçmendir. Yine BM Dünya Göçmenler Organizasyonu’nun 2020 Raporu’na göre dünyada 281 milyon göçmen vardır ve bu sayı 2022 yılı içinde 300 milyonu geçmiştir. Bugünkü rakamın büyüklüğünü, 1990 yılında göçmen sayısının 180 milyon kadar oluşundan anlaşılabilir. Yani, günümüzde dünya nüfusunun % 3.6’sı göçmen durumundadır.

Bir taraftan savaşlar, baskılar ve ekonomik zorluklar, kapitalist dünyanın bitmeyen ekonomik ve siyasi krizleri, insanları yerinden yurdundan etmektedir. Öbür yandan ise bu göçmenler vardıkları ülkelerde ırkçı ve çeşitli dışlanma baskılarıyla karşılaşırken, aynı zamanda tekeller için ucuz işgücü olmaktadır.

Göçmenler kaçtıkları ya da ayrılmak zorunda kaldıkları kendi ülkeleri içinde birer döviz kaynağı olmaktadırlar. Göçmenlerin kendi ülkelerine (ailelerine ve yakınlarına gönderdikleri havale) gönderdikleri döviz miktarı 2000 yılında 126 milyar ABD doları kadar iken, 2020’de 702 milyar ABD dolarını geçmiştir.

Göçmen nüfusunun % 61’i Avrupa ve Asya’dadır. 300 milyona yakın göçmen nüfusunun 87 milyonu Avrupa ülkelerinde iken yaklaşık 86 milyonu Asya ve 59 milyonu ise Kuzey Amerika ülkelerinde yaşamaktadır. Örneğin Birleşik Arap Emirliği (BAE) toplam nüfusunun % 88’i göçmenlerden oluşur.

Emperyalistler ve yerli uşakları arasında süregelen bu savaşlardan en fazla etkilenenler ise emekçi halklardır. Bulunduğu yeri terk etmek zorunda kalan insanlar hem yollarda hem de gittikleri yerlerde öldürülüyor, kaçırılıyor ya da “kölece” çalıştırılıyorlar. Yakın zamanda Türkiye-İran sınırında bir grup göçmene, insan kaçakçıları (devlet destekli) tarafından yapılan işkencenin görüntüleri ortaya çıktı. Kulakları kesilen, diri diri taşların altına gömülen, sopalarla dövülen göçmenler… Bunu yapan grubun telefonla kayıt altına alması (kimse bize dokunamaz mantığı) ve bunu paylaşması ortada devletin açık desteğinin olduğunun göstergesidir. Yine İran’da bir köyde rehin tutulan Afgan bir ailenin olduğu, zincirle bağlı bir şekilde işkenceye maruz kaldıkları kamuoyuna yansımıştır.

Doğu sınırında bu ve daha fazlası yaşanıyorken batıda da durum farksız değildir.  Meriç nehri üzerinde bulunan bir adacıkta biri hamile 9 kadının ve 7 çocuk olmak üzere 33 kişinin günlerce aç susuz mahsur kaldı. Sosyal medya üzerinden yardım çığlıklarına rağmen ne Yunanistan ne de Türkiye herhangi bir müdahale de bulundu. 5 yaşındaki bir kız çocuğu akrep ısırması sonucu hayatını kaybettikten sonra yükselen kamuoyu tepkisini bastırmak için devreye giren Yunanistan 33 kişiyi “kurtarıp” Yunanistan’a getirdi.

Yine yakın zamanda İspanya devletinin sınırda göçmenleri kurşun yağmuruna tutması onlarcasını katletmesi hafızalarda.  Yapılan bu katliamlara karşı “uluslararası hukukun” ve sözüm ona yine bu sistem tarafından kurulan insan hakları komisyonlarının sessiz kalması ya da göstermelik cılız bir ses çıkarması bizlere tek bir gerçeği göstermektedir. Emperyalist sistem ve her türlü aygıtının insanlığa değil bu sömürü çarkına hizmet ettiği gerçeği.

 

Sınırların olmadığı bir dünya mümkün!

Akdeniz göçmen ölü denizi haline gelirken, Akdeniz’de kıyısı ola AB ülkelerinin göçmen botlarını batırdığı da bir gerçektir. 14 Eylül 2020’de Yunanistan’da 13 bin göçmenin kaldığı Midilli (Lesbos) Moria kampı yakılmıştır. Oysa bu kampın kapasitesi 3 bin insanı alacak düzeydeydi. Kampın, devlet destekli ırkçı-faşist kesimler tarafından kundaklandığı yargısı yaygın. Aynı şekilde bir yıl sonra ise Samos Adası’ndaki 550’den fazla göçmenin kaldığı kamp yakıldı.

25 Haziran 2022 tarihinde Fas’tan İspanya Melilla kentine geçmek isteyen mültecilerden 37’si öldürüldü. İspanya ve Fas güvenlik güçlerinin ortak katliamı. Göçmen katliamları sıralamakla bitmez. Emperyalist kapitalist sistem bir taraftan insanları yerinden yurdundan ederken bir taraftan da o insanları katletmeye devam ediyor.

Bir yandan çıkarları için savaşlar çıkaran, diğer yandan bu savaşlar yüzünden milyonlarca insanı yerinden eden ama aynı zamanda “işine yarayacak, ucuz iş gücü olarak kullanacak” göçmenleri alarak demokrasi oyunu oynayan sistem aynı sistemdir.

Yüzbinlerce insanın kaçıran ve organları alıp katleden, çocuk ve kadınları zorla seks işçiliğinde çalıştıran, insanları denizlerde ölüme terk eden sistem ile medya kurulumları üzerinden timsah gözyaşları döken sistem aynı sistemidir.  Yapılacak olan tek bir şey vardır.  İnsanlığın, doğanın, güzel olan her şeyin düşmanı olan bu sistemi yıkıp yerine sosyalizmi inşa etmektir. Bunun için canla başla mücadele etmekten başka çaremiz yoktur.

Zorunlu göç gerçeği, bu sistemin verdiği zararlardan sadece bir tanesidir. Sınırın ve sınıfın olmadığı bir dünya mümkündür. Bir yerden bir yere ölümden kaçmak için değil gezmek için giden çocukların yaşayacağı bir dünya umudu ile.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu