DünyaGüncel

Tüm siyasi tutuklular ve İran’daki protestolarda tutuklananlar serbest bırakılsın!

Mahsa Amini'nin gözaltında vahşice katledilmesini protesto eden İran Halkının Fedai Gerillaları Aktivistleri – Londra ve Britanya'daki İranlıların Demokratik Anti-Emperyalist Örgütü bir açıklama yayımladı

Mahsa Amini’nin İran’da “Ahlak” polisleri tarafından işkenceyle gözaltına alınıp katledilmesinin protestoları büyüyerek devam ediyorken, ülkelerinin dışında yaşamak zorunda bırakılan İranlılar bir açıklama yaparak Amini’nin katledilmesini protesto etti ve tüm tutsaklara özgürlük istedi.

İran Halkının Fedai Gerillaları Aktivistleri – Londra ve Britanya’daki İranlıların Demokratik Anti-Emperyalist Örgütü tarafından yapılan açıklama şu şekilde:

“Mahsa Amini adlı 22 yaşındaki kadın, ülkenin başörtüsü kurallarına uymadığı gerekçesiyle rejimin ahlak polisi tarafından gözaltına alındıktan birkaç gün sonra, 16 Eylül Cuma günü hastanede hayatını kaybetti. Görgü tanıkları Mahsa’nın polis minibüsünde dövüldüğünü ve daha sonra başından aldığı ağır yaraların ardından yere yığıldığını bildirdi.

Mahsa Amini ailesiyle birlikte İran’ın Kürt bölgesindeki Saqqez’den başkent Tahran’a akrabalarını ziyaret etmek üzere seyahat ederken, İslam Cumhuriyeti’nin kadın kıyafetine ilişkin kurallarına uymadığı iddiasıyla ahlak polisi tarafından tutuklandı.

Sorumluluğu reddeden ve ölüm nedeninin “mevcut sağlık koşulları” olduğunu iddia eden yetkililer, 17 Eylül Cumartesi günü erken saatlerde cesedi gömmeye çalıştı. Bu girişime ailesi ve memleketi Sakkez’deki halk karşı çıktı. Polis, ülke genelinde İslam Cumhuriyeti rejimine karşı yeni bir protesto dalgası başlatan gösterilere karşı saldırı başlattı.

Mahsa (Zhina) Amini İran’da gözaltında öldürülen tek kadın değil. Zehra Kazemi ve Setare Beheşti, yakın geçmişte tutuklandıktan birkaç saat sonra işkence altında öldürülen kadınlardan sadece iki örnek. Tutuklanan ya da hapishanede bulunan kişilere yönelik işkence ve kötü muamele, İran’da tutsaklara yönelik muamelenin başlıca yöntemidir.

Mahsa’nın öldürülmesinden bu yana, kitlesel protestolar başkent ve diğer büyük şehirler de dahil olmak üzere ülke çapında 100’den fazla şehre yayıldı ve tüm şehirlerde “Ne Şah ne de Molla!” gibi sloganlar atıldı ve İslam Cumhuriyeti liderlerine ve tüm rejime doğrudan meydan okundu. Rejim, protestoları bastırmak için polis ve paramiliter güçlerini konuşlandırdı ve ateşli silahlar kullanarak şiddet kullanmaya devam etti. Ayrıca, haberlerin sosyal medya aracılığıyla yurtiçi ve yurtdışında yayılmasını engellemek ve militanlara yönelik daha fazla baskıya hazırlanmak amacıyla interneti de kapattı.

Son ayaklanmalarda şimdiye kadar ülke genelinde en az 100 protestocu öldürüldü, çok sayıda kişi yaralandı ve yüzlerce kişi İslam cumhuriyeti rejimi tarafından tutuklandı. Protestocular yılmadı. Rejimin kiralık katilleri tarafından işlenen her cinayet ve saldırı, kitlesel protestoları daha da körüklüyor. Bazı şehirlerde protestocular, askerleri taşıyan ambulansları -askerleri kılık değiştirerek hızlı bir şekilde şehirden geçirme girişimi- durdurarak onları kaçmaya zorladı ve bazı durumlarda askerleri taşıyan araçlar militan gençler tarafından ateşe verildi.

Ülke genelindeki mevcut kitlesel ayaklanmalar, son yıllarda yaşanan önceki ayaklanmaların devamı olarak görülmeli ve işçilerin, diğer ezilenlerin ve toplumun çeşitli kesimlerinin süregelen ve her gün devam eden haklı mücadelelerinin bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Kuşkusuz, tüm kapitalist sistemi vuran ekonomik krizin etkileri, rejimin yandaşları tarafından yapılan aşırı düzeydeki yolsuzluk ve kaynakların çarçur edilmesi, İslam cumhuriyetinin Ortadoğu’daki maliyetli ve gerici dış politikası ve askeri maceracılığı ile daha da ağırlaşmakta, halkın koşullarını daha da kötüleştirmeye devam etmektedir. Politikalarını sürdürmekte ve halkın kötüleşen ekonomik koşullarını kontrol altına almakta tamamen başarısız olan rejim, buna karşılık olarak daha da yoğun baskılara başvurmuştur.

Halkın içinde bulunduğu bu vahim koşullara bir yanıt olarak, Bay Hamaney ve mevcut cumhurbaşkanı, kötü şöhretli Bay Reisi (1988 yazında on binlerce siyasi tutuklunun katledilmesi sırasında başkent Tahran’da savcı) liderliğindeki gerici rejim, bu yılın Ağustos ayında “İslami kıyafet” dayatmasını daha da yoğunlaştırmayı amaçlayan bir kararname yayınladı ve İslami kıyafet kurallarına uymayan kadınların tespit edilip cezalandırılması amacıyla kamuya açık yerlerde ve ulaşım araçlarında yüz tanıma teknolojisinin kullanılmasını onayladı.

İşte bu koşullar ve İslami cumhuriyet rejiminin iflası, ülkedeki ayaklanma ve protestoların daha da yoğunlaşmasına neden oluyor. Yönetici sınıflar lüks içinde yaşarken ve fahiş projelerle uğraşmaya devam ederken, çoğu insan bir öğün yemeği zar zor idare etmekte ve bir sonraki ekmeğin nereden geleceğini bilmemektedir. Enflasyonun %50’nin üzerinde seyrettiği ülkede açlık ve yoksulluk kol geziyor.

Rejimin halka karşı işlediği suçlara ve zulümlere, hapsetme, işkence ve idam sayılarındaki sürekli artışa rağmen, halkın hoşnutsuzluğunun son zamanlarda kitlesel olarak ortaya çıkmasının açıkça gösterdiği gibi, direniş ve mücadele büyümeye devam ediyor ve yeni militan nesiller bu gerici ve çağdışı rejime karşı muhalefet saflarına katılmaya devam ediyor.

Açıktır ki, İran’ın kadınları, işçileri ve diğer ezilen halkları için özgürlük, demokrasi ve kurtuluşa giden yol, emperyalist sistemin zincirlerinden tam bir kopuşla güvence altına alınan İslami cumhuriyet rejiminin tüm klikleri ve hizipleriyle birlikte devrimci bir şekilde devrilmesinden geçmektedir.

Kahrolsun İran İslam Cumhuriyeti rejimi!

İran’da kadın cinayetleri durdurulsun!

İran’daki tüm siyasi tutuklular serbest bırakılsın!

Kahrolsun emperyalizm ve tüm gericiler!”

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu