DerlediklerimizGüncel

“Anadolu’da salgın hastalıklar”

Büşra Cabak tarafından derlemenen yazıda bu topraklarda görülen veba, cüzzam, çiçek hastalığına dair veriler toplandı.

Dünyada tarih boyunca dönem dönem insanların baş etmekte zorlandığı durumlar olmuştu.  Bunlardan biri de hastalıklar, özellikle de çeşitli yollardan diğer insanlara bulaşarak yayılan salgın hastalıklardı.

Salgın hastalıklar fark edilmediğinde, önlem alınmadığında oldukça kolay yayılarak savaşlardan daha fazla insanın ölümüne yol açabilir. Salgın hastalıklar tarih boyunca ekonomiyi, toplumu ve insan davranışları gibi birçok şeyi etkilemiştir.

Toplumda etkisinin giderek artması ve insan kayıplarının yaşanması ile bu salgınların önüne geçebilmek için önlemler alınmaya başlanmıştır. Bu önlemlerden en bilineni hasta kişiyi ya da kişileri veya hastalığın kaynağı olan bölgeyi izole etmek, yani karantina altına almaktır. Tarihte bilinen ilk karantina yöntemi cüzzam hastalığı için kullanılmıştı. Günümüzde elde edilen bilgilerle, cüzzamın çok kolay yayılabilen bir hastalık olmadığı ve tedavisinin de olduğu anlaşıldı.

Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çeşitli salgın hastalıklar yaşanmıştı. Bunlardan en bilineni edebiyatı da derinden etkileyen veba salgını…

Veba bakteriye bağlı enfeksiyonel bir hastalık.  Bu hastalığın bulaşması özellikle fare gibi hayvanların teması ile oluyor. Öksürüklerden yayılan damlacıklarla insandan insana yayılabiliyor.

14. yüzyılda Avrupa’da ve birçok ülkede ciddi ölümlere yol açmıştı. Tarihi kaynaklarda dönem dönem veba salgınının geçtiği, sonra yeniden kendini tekrarlayan bir salgın olduğu belirtilir. Hastalık belirtisi olarak vücut karardığı için kara ölüm olarak adlandırılır. 1860’larda şiddetli etkileri olan veba 1960’lara kadar dönem dönem sürmüştür.

(Pieter Brueghel’in 1562’de çizdiği Ölümün Zaferi adlı tablosunda, 14. yüzyılda tüm Avrupa’yı etkileyen ve Kara Ölüm olarak adlandırılan veba salgınını betimlediğine dair yorumlar bulunmaktadır)

Veba bütün dünyada olduğu gibi Anadolu’da da ciddi ölümlere yol açmıştı.  Osmanlı kaynaklarında veba ile Arapça kökenli olan ‘taun’ kelimesi aynı anlamda kullanılabilir. Anadolu’da 20. yüzyılın başlarından itibaren veba ile ilgili ciddi önlemler alınmaya başlanmış ve konu önemsenmiştir. İnsanların ulaşabilmesi ve bilinçlenmesi için yazı çalışmaları yapılmıştır. Örneğin Servet-i Fünun Dergisi’nde vebanın anlatıldığı yazılar ve makaleler yazıldığı görülmektedir.

Anadolu ve Avrupa’daki bu salgının azalması ve sonuç olarak yok olması uzun bir dönemi almıştı. 1800’lerde alınmaya başlanan karantina yöntemi ile 1920’lere kadar aralıksız sürmüştü. (Ayar ve Kılınç, 2017:17/2)  Genellikle vebaya karşı tüm dünyada alınan karantina, kordon oluşturma, dezenfekte etme, mezarlıkların şehir dışına çıkarılması, sağlık personelinin daha çok yetkinliğe sahip olması gibi yöntemler ile hastalığın azaltılması ve yok olması sağlanmıştı.

Ancak yüz yıla yayılan bu salgının psikolojik etkileri salgından çok uzun zaman sonra bile devam etmişti. Edebiyat eserlerine baktığımızda vebanın insan üzerindeki etkilerini anlatan çok fazla hikaye vardır. Örneğin Albert Camus’nun Cezayir’deki veba salgınını anlattığı Veba isimli kitabı…

Karantina: usul-ı tahaffuz

Tarihi kaynaklarda Osmanlı’nın karantina uygulamasını ciddi bir şekilde gerçekleştirmeye çalıştığı belirtilir. Karantina kelimesinin Osmanlıca karşılığı usul-ı tahaffuz kelimesi. Karantina yerleri içinse karantinahane veya tahaffuzhane isimleri kullanılmış. Burası hastalık şüphesi olanların getirildiği ve gözlem altına alındığı yerlerdi. Bunun yanında halkın bilinçlenmesi için de, halka bu hastalığın süreçleri ve yapılması gerekenler anlatılmıştı. O dönem halk sağlığını ifade eden Hıfzıssıhha kavramı kullanılmaya başlanmış. Bu kavram “sağlıklı yaşamak için gereken önlemlerin bütünü” anlamına geliyor.

Servet-i Fünun dergi arşivi

Ciddi kayıplar veren bir diğer salgın ise kolera salgınıydı. Kolera da bakteriye bağlı ve ölüm oranları yüksek olan bir hastalık. Fakat günümüzde bu hastalığın da tedavisi bulunmuştur. Temelde temiz olmayan su ve çiğ gıdaların kullanımı ile bulaşan kolera hijyen koşullarının sağlıklı bir şekilde sağlanamadığı ortamlarda çok fazla yaşanır.

Kolera dünyada ilk defa 1817’de Hindistan’da görülür ve sonrasında tüm dünyaya yayılır. Osmanlı’da ilk defa, bazı kaynaklara göre 1822’de bazılarına göre ise 1831’de İstanbul’da görüldüğü yazılır. Tıpkı vebada olduğu gibi kolera salgını da zaman zaman geçer ancak tekrar yaşanır. O dönem Osmanlı’da salgının yayılmasında en etkin olan şeyin diğer ülkelerle yapılan ilişkiler olduğu tahmin ediliyor. Bu tahmin, salgının genelde ticaret için kullanılan deniz ve kara yollarının olduğu yerlerde başlaması üzerine yapılıyor. Osmanlı İmparatorluğu buna çözüm olarak yurt dışından gelen gemileri ve insanları karantinaya alarak bulmuştu.

Trabzon karantinaya alınır

Osmanlı arşiv kayıtlarında 1847’de Erzurum’da vakaların görüldüğü doğrulanır. Bir başka örnek ise sahil yolunun etkisi ile Trabzon’da görülmeye başlanan vakalar… Ölü sayısının çokluğu ve halk arasında korkunun yaşanması ile en çok vakanın olduğu Trabzon karantina altına alınır ve şehir boşalır. Sağlıklı olduğu düşünülen insanlar başka yerleşim yerlerine gider. Fakat bazı kaynaklarda diğer şehirlere giden insanlarda bakterinin fark edilmemesinin diğer şehirlere hastalığın yayılmasını kolaylaştırdığı yazar.

Genel olarak ölümlerin bu kadar yaşanmasının nedeninin sağlık hizmetlerindeki yetersizlik olduğu belirtilir. O dönem insanların okuması ve önlem alması için doktorlar kolerayı anlatan yazılar yazmışlardır. Yabancı bilim insanlarının önerilerine başvurulmuş, Avrupa’dan etüv* makineleri alınmış ve salgının kaynağı tespit edilip dezenfekte uygulanmıştır. 1895’de Anadolu ve Rumeli’de bulunan vilayet merkezlerine hastalık süreçlerini anlatan doktorlar gönderilmiş ve bunları denetleyen müfettişler atanmıştır. (Yılmaz,2017:23/55)

Aşı ile önlenebilen ilk salgın hastalık

Osmanlı’da özellikle çocuklara bulaşan diğer bir hastalık çiçek hastalığıdır. Türkiye’de halk ozanı Aşık Veysel ile sık anılan çiçek hastalığı da virüs kaynaklı bulaşıcı bir hastalıktır. Tedavi ve önlenmesinde aşı, karantina ve ilaç tedavisi uygulanır. Çiçek hastalığının önemli bir özelliği aşı ile önlenebilen ilk hastalık olması. Osmanlı İmparatorluğu 1700’lü yıllarda çiçek aşısını geliştiriyor ve bu aşıyı Avrupa’ya gönderiyor. Ayrıca sağlık iletişimi açısından, halkın bilinçlenmesi için hastalık öncesinde aşıların yapılmasının önemini anlatan kampanyalar yapılmış.  19. ve 20. yüzyılda etkili olan aşı kampanyaları ve yaygınlaştırma çalışmaları ile günümüzde çiçek hastalığının hiçbir etkisine rastlanmaz. Dünya Sağlık Örgütü en son 1977’de Somali’de gözüktüğünü açıklamıştı.

Aşı ile kısmen önlenebilen bir diğer hastalık hepatitlerdir. Türkiye’de hepatitler ciddi ölüm oranlarına sahip. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre Türkiye’de 2010 yılında Hepatit A’dan 2787 kişi, 2013 yılında Hepatit B’den 2403 kişi ölmüştür. Hepatit, virüse bağlı olan ve A, B, C gibi türleri olan enfeksiyonel bir hastalıktır. Hepatit’e karşı geliştirilen çözümlerden en önemlisi yine aşıdır. Kirli gıdalardan, sulardan bulaşabilir. Kullandığımız çoğu şeyi dezenfekte etmek, özen göstermek korunma için önemlidir.

Bir diğer kitlesel olarak yayılan hastalık sıtma hastalığıdır. Parazit olan dişi Anafel’in, sivrisinekler aracılığıyla insana bulaştırması ile yayılır. Hastalık ateş ve titreme ile kendini gösterir. Yapılan araştırmalar sonucu genelde bataklık tarzı sulak alanlarda sık yaşandığı belirtilir. Tarihte ilk vaka Antik Mısır’da görülmüş.

Sıtma hastalığı Türkiye’de de oldukça yaygındır. Ciddi olumsuz sonuçları olan hastalığın önlenmesinde kullanılan birçok yöntem vardır. İlk dönemlerde kınakına ağacından, kinin adlı ateş düşürücü ilaç kullanılmaya başlanmıştır.

Osmanlı sık sık bu ağacı dikerek ilacı sağlamaya çalışır. Elde edilen ilaçları halkın kullanımına açar. O dönem kinin kullanımı ile ilgili makaleler yayınlanır. Ayrıca bu paraziti insana bulaştıran sivrisineklere karşı önlemler de alınmaya çalışılır.

Anadolu’da Cumhuriyet’in ilanından sonra, 1923-1950 arasında sıtma üzerine ciddi bir bütçe hazırlanmış ve çalışmalar yapılmıştır. 1924’te Sağlık Bakanlığı’nın sıtma ile ilgili hazırladığı raporun içeriğini sıtmanın tanımı, bulaşma yolları ve hastalıkla mücadele gibi konular içerir.

Ayrıca raporda hastalığın oluşmasını sağlayan çevresel etkenlerin düzeltilmesi, arazilerin düzenlenmesi ve halkın da bu konuda bilinçlendirilmesi gibi noktalar belirtilir. Somut anlamda ciddi adımlar atılmış ve bir kısmı da gerçekleşebilmiştir. Fakat II. Dünya Savaşı gibi olumsuz süreçlerin yaşanması ile sıtmada artış yeniden görülür.

Savaştan sonra tekrar sıtma ile mücadele yoğunlaşır. Bu kapsamda 1945’te sıtma ile mücadele kanunu çıkarılır. O dönem halk üzerinde somut çalışmalar yapılmış; Milli Eğitim Bakanlığı sıtma konusunu ders içeriklerine almış ve sıtma ile ilgili yazılar yayımlamış; sağlık çalışanları insanlara yaklaşım konusunda eğitilmiş; sıtma ile ilgili afiş ve broşür çalışmaları yapılmıştır. (Sezgin,2015/50)

Sağlık iletişimi

Dünyada ve Anadolu’da yüzlerce yıl süren bu salgın hastalıklara baktığımızda hastalığın önlenmesi ve yayılmasını engellemenin bütüncül bir çalışma olduğunu görüyoruz. Toplumun sağlık konularında bilinçlenmesi, sağlık çalışanlarının iletişim konusunda geliştirilmesi ve medya içeriklerinin -yazıların, reklamların, haberlerin- açıklayıcı ve bilgilendirici olması önemlidir.

Bu süreç sağlık iletişimi olarak adlandırılır. Sağlık iletişiminin sadece olağanüstü durumlarda kullanılması toplumların, bireylerin sağlıkla ilgili farkındalığa ve doğru bilgiye erişimini zorlaştırır. Oysa sağlık iletişimi iyi kurulan bir toplumda güvenirlik ve bilinçlilik fazla olduğundan salgın tarzı durumlarda önlemler hemen alınarak çözüm bulunabilir.

*etüv: içinde belli bir sıcaklık elde ederek, dezenfekte etme, mikrop üretmek gibi amaçlar için kullanılan laboratuvar malzemesi

Kaynaklar:

1847-1848 Kolera Salgını Ve Osmanlı Coğrafyasındaki Etkileri – Özgür Yılmaz : https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/392193

Salgın Afetlerinde İstanbul – Prof. Dr. Nuran Yıldırım: https://www.academia.edu/19560304/Nuran_Y%C4%B1ld%C4%B1r%C4%B1m_Salg%C4%B1n_Afetlerinde_%C4%B0stanbul_Afetlerin_G%C3%B6lgesinde_%C4%B0stanbul._Ed._Said_%C3%96zt%C3%BCrk_%C4%B0stanbul_K%C3%BClt%C3%BCr_A%C5%9E._%C4%B0stanbul_2010_s.109-184

Osmanlı’da Vebanın Sona Erişine Dair Bir Değerlendirme – Prof. Dr. Mesut Ayar, Arş. Gör. Yunus Kılıç: https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/386822

Cumhuriyet Dönemi Sağlık İletişimi Uygulamalarında İlkler: Türkiye’de Sıtma ile Mücadele – Dr. Deniz Sezgin: https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/383042

Dünya Sağlık Örgütü verileri: http://data.euro.who.int/cisid/

Karşı Mahalle Büşra Cabak  22 Mart 2020 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Diğer içerik
Kapalı
Başa dön tuşu