DerlediklerimizGüncel

Nubar Ozanyan | Bugün Kürt’üm!

"Bugün Kürt’e özgürlük yoksa yarın başta Ortadoğu halkları olmak üzere kimseye özgürlük olmayacaktır. Eğer Kürt özgürlüğü tutsak alınırsa en başta Türkler tutsak düşecektir. Bütün insanlığın vicdanı ve onuru yara alacaktır"

Sayısız özgürlük serüvencilerinin yolu 5 No’lu Amed Zindanlarından geçti. Binlerce devrimci ve yurtsever tutsağın yaşanan, yapılan, karşı konulan tutum kadar hikayesi yazıldı.

Her devrimci ve yurtsever tutsak, ölümden de öte yaşanan işkenceler karşısında duruşu ve sözleriyle anlatılacak hikayeler bıraktı.

Bir Bişar Hoca geçti karanlık ve pislik dolu hücrelerden, bitmeyen işkence sesli koridorlardan. Zorla dayatılan Türkleştirme ve Müslümanlaştırma politikası karşısında Kürt bilgesi Bişar Hoca’nın her gün farklı bir duruşu ve sözü yankılanır hücre koridorlarında.

İşkenceci başları Bişar Hoca’nın düşmanı alaya alan duruşu ve baş eğmez tutumu karşısında hep çaresiz kalır. Direngenlik Bişar Hoca’da, çaresizlik işkencecilerde kalırdı. Yenilen ve çaresizleşen, hep işkenceciler olurdu. Hatırlanan direniş, unutulmayan bilge sözler olurdu.

En barbar işkenceler karşısında Bişar Hoca hep devrimci, hep Kürt kaldı. Direndi. İşkencecilerin değişmeyen bıktırıcı sorusu olan “Bugün nesin lan!” karşısında o, mütevazi ancak bir o kadar öfke dolu bakışları altında direngen duruşuyla sözünü söylemekten çekinmedi: “Kürt’üm. Asla Türk dediğimi duyamayacaksınız!” derdi. O, her koşulda devrimci duruşunu korumayı başardı. Sonunda yıldızların yoldaşı oldu.

Bişar Hoca, her gün işkencecileri çıldırtan duruşuyla, bilge aklıyla onların nefret edip sevmedikleri uluslardan ve kimliklerden biri olurdu. Bir gün Ermeni, bir başka gün Rum bir başka gün Yunan olurdu. Öyle ya!

Zorla söyletilen kin ve ayrımcılık dolu marşlarda her gün “Yunanlıların kellesi Akdeniz’e dökülür”ken o, Yunanlıların dostu ve yoldaşı olurdu. Ya da işkencecilerin asla duymak istemedikleri, tek bir harfine bile tahammül edemedikleri Ermenilerin dostu ve yoldaşı olurdu. Yüksek sesle “Ben bugün Ermeni’yim” derdi.    

Dünyaya gelen her insanın sınıfsal, ulusal, inançsal, cinsel bir kimliği olur. Ezilip sömürülen, soykırımlardan geçen her insanın sonradan edindiği özgürlük kimliği olur. Ve o kimlik, her şeye anlam yükler.

Değer katar ve onurlu bir duruş kazandırır. Bugün soykırımcı, İttihatçı TC devletinin Medya Savunma Alanları’na, Şengal’e, Mexmûr Mülteci Kampı’na son olarak Kobanê’de SİHA’larla 3 kadın yurtsevere yönelik barbar saldırıları karşında onur sahibi her insanın haykırması gerekir; “Bugün hepimiz Kürt’üz. Hepimiz onur ve direnişiz. Hepimiz Kürt özgürlüğünün sesiyiz. Namluya sürülmüş bir Kürt mermisiyiz” diye.

Bugün özgürlükten, insanlıktan, onurdan yana düş ve özlemleri olan her insan, işgal saldırısı karşısında bir duruş, bir söz, bir bakış, bir eylem olmalıdır. Türkiyeli devrimciler, işçiler, kadınlar, gençler, Aleviler, LGBTİ+lar… herkes direnişçi olmalıdır. Her milliyetten, her inançtan, her cinsten bilinç ve inanç sahibi her insan, bir barikat, bir direniş, bir yürüyüş, bir slogan ve bir eylem olmalıdır.

Bütün sosyal şoven anlayış ve duygulardan kopmuş, bütün dar milliyetçi ve grupçu yaklaşımlardan uzak, küçük hesap ve kaygılardan arınmış, direnişçi bir Kürt olma zamanıdır.  

Bugün dünyanın dört bir yanına dağılmış, her toprak parçasına savrulmuş Ermeniler, Kürt olmalıdır. Acıyı en iyi bilen, soykırımı unutulmaz bir şekilde yaşayan Süryaniler, Asuriler, Keldaniler, Rumlar herkesten önce ve herkesten daha fazla Kürt olmalıdır. Geçmişte Kürtlerin bir kısmıyla yaşanan bazı kabul edilmez olay ve anıları bir kenara bırakarak, önyargı ve peşin hükümleri ayaklar altına alarak, Kürt halkının yanında olma zamanıdır.

Karanlık ve görünmezlik içinde yaşayan halklar ve bireyler resmi ideoloji altında bulanmış, yolunu kaybetmiş emekçiler, bugün mutlaka ama mutlaka Kürt olmalıdır.

Bugün işgale karşı devrimci bir rol oynanmazsa, tarihe resmi ideolojinin köleleştirici düşüncelerin etkisi altında kalmış ve önyargılara kurban edilmişler olarak geçilecektir. Zulüm karşısında “direniş” diye haykırmayan bir duruş, bir söz ve eylem ortaya koymayan herkes zalimin kanlı kılıcında kirli bir iz olarak kalacaktır. Zalimlerin, mazlumların direniş ve onur tarihlerini yok sayarak ırkçı şoven faşist tarihlerini yazmalarına müsaade etmeyelim.

Kelimenin klişe olmayan gerçek anlamıyla zor bir süreçten geçiyoruz. Herkes bu zor süreç karşısında sınanacaktır. Yaptıkları kadar, söz ve eylemi kadar bir yer edinecektir.

Bugün faşist diktatörlük herkesi görünmez kılmak istiyor. İşçiler, emekçiler, kadın ve gençler, Kürt ve Ermeniler, Alevi ve Hıristiyan halkların, hemen herkesin görünmez olmasını istiyor. Görünmezlik ve karanlık içinde dilsiz yaşamalarını istiyor.

Faşizmin zulmü karşısında diz çökmüş, resmi ideolojinin karanlık fikirleri altında bunalmış ve teslim olmuş insanlar olmak istemiyorsak; DİRENİŞ, DİRENİŞ yine DİRENİŞ diye haykırıp sokaklara, meydanlara çıkmalı, isyanın yanında saf tutmalıyız. Tek bir direnişçi bir bayrak, iki direnişçi yan yana geldiğinde bir GEZİ, KOBANÊ, HEFTENÎN olunmalıdır.

Bugün Kürt’e özgürlük yoksa yarın başta Ortadoğu halkları olmak üzere kimseye özgürlük olmayacaktır. Eğer Kürt özgürlüğü tutsak alınırsa en başta Türkler tutsak düşecektir. Bütün insanlığın vicdanı ve onuru yara alacaktır.

30 Haziran 2020 Yeni Özgür Politika

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu