Güncel

YORUM | Surp Giragos Kilisesi İnadına Dik Durmaya Devam Ediyor!

Ermeni toplumunun zenginlikleri arasında bulunan tüm değerler artık günümüzde teker teker kamulaştırılarak el konulmaktadır.

Ermeniler Dikranagerd, Kürtler ise Amed yani Diyarbakır diyorlar. Bu şehir, yüz yıllardır Ermeni, Kürt, Süryani, Keldani, Ezidi, az sayıda Yahudi’ye Anadolu’nun kadim halklarına ev sahipliği yapmıştır.

Bu şehir aynı zamanda kırım ve direnişlere tanık olmuştur. Bugün varlıklarından artık bahsedemeyeceğimiz kadim halklar yok edilirken, arkalarında tekrar inşası bir daha mümkün olmayacak bir mimari bırakmıştır.  Bu yapılar yüzyıllar boyu gerek doğal afetlerden gerekse yağma ve talana karşı halen görkemli duruşları ile zamana meydan okumaya devam ediyorlar.

Ermeni halkı, dünyanın neresinde olursa olsun bulundukları her yerde kilise ve manastır inşa etmiştir. Osmanlı döneminde Diyarbakır vilayetinde Ermenilere ait yüzlerce kilise ile manastır bulunuyordu. Diyarbakır kazasında ise 11 kilise inşa edilmişti. Surp Giragos Kilisesi ile Surp Sarkis Kilisesi Ali Pınar’da bulunan Meryem Ana Manastırı en önemlileridir. Ermenilere ait görkemli kiliseler zamanla ya kışla oldu ya da camiye çevrildi.

İçlerinde mimarisi ile görkemli olan 1518’de camiye çevrilen, Kurşunlu Camii olarak bilinen Surp Toros kilisesi de vardır. Bu kiliseye el konulmasının ardından 16. yüzyılın sonlarına doğru kilisenin mezarlığında bugüne dek varlığını koruyan Surp Giragos Kilisesi inşa edildi. Bu kilise aynı zamanda bütün bölgeyi idare eden kiliselerin merkezi oldu.

1376 yılında Diyarbakır’ın Sur ilçesinde inşa edilen 650 yıldır varlığını koruyan Surp Giragos Kilisesi görkemli mimarisi, heybetli duruşu, göz kamaştıran güzelliği ile zalimlere meydan okumaya bugün de devam ediyor. Bugün Sur olarak anlatılan tarihi bölgeye, Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı Mıgırdiç Margosyan’ın deyimiyle “Gavur Mahallesi”nin adına Ermeniler Xançepek demişlerdir. 1915’e kadar ibadethane olarak kullanılan kilise Ermeniler için aynı zamanda sosyal bir merkez rolü de oynamıştır.

Kilisenin başından da geçmeyen tehlike kalmamış ama her seferinde yeniden onarılarak ayakları üstünde kalmıştır. 1881 yılında yanarak kül olmuştur. 1913’te ise yıldırım düşmesi sonucu çan kulesi yıkılmıştır. 1915 Büyük Felaketi öncesi çan kulesi, yan tarafta bulunan camiinin minaresinden yüksek olduğu için top atışları ile yıkıldı. Mecburen kısa hale getirildi. Ortadoğu’nun en büyük kilisesi olan Surp Giragos Kilisesi, Abdülhamit’ten Talat-Enver-Cemal’lere hem de Diyarbakır Valisi Dr. Çerkez Reşit soykırımlarına tanık olmuştur.

 

Keşke “dili olsa da konuşsa”!

1915 yılında Diyarbakır Valisi olan Dr. Çerkez Reşit “cellat” lakabı ile başlayıp “kasap” lakabı ile “şanını” artırmıştır. Kendisine karşı gelen kaymakamı öldürtecek kadar gözü kara, gaddar bir kişiliktir. 120 bin Ermeni’yi sürgüne göndermiş, giderken bir bavulla, dönüşte ise yüzlerce sandık dolusu Ermeni zenginlikleri ile dönmüştür.

  1. Paylaşım Savaşı2nda kilise askeri depo olarak kullanılırken, 1960 yılına kadar Sümerbank deposu olarak kullanılmıştır. Baskı ve zulüm altında soykırımdan kurtulmuş Diyarbakır halkı, 12 Eylül 1980 ile, önce İstanbul’a oradan Avrupa’ya çıkarak kurtuluşu aramışlardır. 1980 yılında yaşanan toplu göç olayları ile Ermeniler Türkiye’den umudu keserek artık yurt dışında yaşamaya başlamışlardır.

 

“O güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler!” (Yaşar Kemal)

1915 yılı, Ermeni Patrikhanesi nüfus kayıtlarına göre Diyarbakır nüfusunun hemen hemen yarısı Ermenilerden oluşuyordu. Gerek Diyarbakır gerek Türkiye geneli Ermeni nüfus sayıları eğer hesaplanacak olunursa, (Diyarbakır’da bugün kendilerini Müslümanlaşmış Ermeniler olarak tanımlayanlar eğer dikkate alınmazsa) Ermeni kalmamıştır. Yoktur. En son “numunelik” kalan 2014 yılında kaybettiğimiz Bayzar Eken’den sonra Amed’de Ermeni kalmamıştır.

Türk devleti, Ermeni toplumunu göçe zorlamış, yurtdışında yaşamak zorunda bırakmıştır. Hal böyleyken Diyarbakır’da kilisenin ibadete açılmasını “zenginlik” olarak propaganda edilmesi ikiyüzlülüğün ta kendisi değil midir?

Acaba sormazlar mı, bu insanlara ne oldu, nereye gittiler, niçin gittiler? Bir insan ocağını zor ve zulüm olmadığı sürece terk eder mi? Ve bugün dünyanın dört bir yanından Diyarbakır’a kilisenin açılışına gelen, dualarını esirgemeyen, hasret ve özlem içerisinde olan, o anı yaşayan bu insanları oraya çeken acaba hangi duygu olmuştur?

Coşkulu kalabalığın içerisinde, gözlerin arayıp da bulamadığı daha yeni kaybettiğimiz Mıgırdiç Margosyan’ın eksikliği her halinden belli oluyordu. Bereketli toprakların yetiştirdiği Ahmet Arif, Şeyhmus Diken, Serdar Can’larla birlikte Ermeni halkının yetiştirdiği edebiyatçı ve yazar olan Hrant Dink’le beraber en güçlü kalemlerden biri de Mıgırdiç Margosyan olmuştur. Türkiye’ye Ferhatpaşa Mahallesini, kendi üslubu ile anlatarak tanıtan, M. Margosyan “Gavur Mahallesi”nde yıkım sürecini yaşamış ve görmüştür.

  1. Margosyan, Gavur Mahallesi’nde “Mıgırdiç Margosyan” adı verilen sokağı son ziyaretinde bulamamıştır! Evet sokak ortadan kaldırılmıştı. Sokak kaybolmuş-yok olmuştu. Doğduğu, büyüdüğü hayatının en önemli günlerini yaşadığı sokaklar haritadan silinmişti.

Xançepek 1915’ten sonra Ermenilerden kalan son tarihi hafızasını da kaybetti. Margosyan’lar Armenak Bakırcıyan’ların… doğup büyüdüğü sokaklardan, evlerden bugün bir eser kalmamıştır. Tarihi izler silinip yok edilmiştir. PÖH – JÖH (Polis ve Jandarma Özel Harekatçılar) Gavur Mahallesinin tarihi dokusunu da yerle bir ederek, dönemin Başbakanın söylediği “burayı Toledo” yapacağız sözünü tutmuşlar ve mahalleyi ortadan kaldırmışlarıdır(!) Çıka çıka ortaya Toledo yerine ucube bir şehir çıkmıştır.

Ermeni olmanın, kendini ifade etmenin, kutsal varlıkları ile yaşamanın nerede ise imkansız olduğu günümüz Türkiye’sinde kutsal değerlere karşı saldırı her geçen artmaktadır. Saldırganlar ise ceza yerine mükafatlandırılmaktadır. Kütahya’da Surp Toros Kilisesi yıkıldı. Kadıköy’de Surp Takavor Kilisesi’nin üzerine çıkılarak dans edildi. Kuzguncuk Kilisesi Haçı söküldü… Suçlular hiçbir ceza almadı. Komik gerekçeler ileri sürülerek Ermeni halkı ile alay edildi. Bütün bu saldırılarda gösteriyor ki yeniden açılan Surp Giragos Kilisesi de tehlike altındadır.

Ermeni toplumunun zenginlikleri arasında bulunan tüm değerler artık günümüzde teker teker kamulaştırılarak el konulmaktadır. Ermeni halkı zenginlikleri ile inşa edilen bugün birçok saraylara kadar taşınmazlar, vakıflar devletin eline geçmiştir. Zaten bir avuç kalan Ermenilerin mal varlıklarına 1983 yılında kabul edilen Bakanlar Kurulu kararı ile Sur’da, Xançepek te bütün Ermenilere ait dükkan, okul, evlere el konulmuştur.

Günümüzde halen devam eden tehlikeye göre, paha biçilemeyen varlıklarda Ermeni iradesi hiçe sayılarak Türk Devleti kararı belirleyici olmaktadır. Ermeni toplumunun kendi kendilerini idare etmesi yerine “daha iyi kanun çıkarılacak” diyerek Ermeni toplumunu oyalayan AKP hükümeti tarafından seçimler 2013 yılında iptal edilmiştir. Bugüne kadar henüz bir karar çıkarılmazken, Ermeni halkının iradesi, seçme ve seçilme hakkı gasp edilme ile karşı karşıyadır.

 

Sur direnişinde fedailerin fedaisi Çiyager!

Sahipsiz ve harabeye dönen kilisenin bakım ve onarımı dönemin Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, Müslümanlaşmış Ermeniler, Ermeni Cemaati ve Türkiye Ermenileri Patrikhanesi sayesinde gerçekleştirilmiş ve yeniden ibadete açılmıştı. 2011 yılında açılışta yapılan konuşmada Osman Baydemir “Siz gittikten sonra barışı kaybettik. Bir daha ayrılmayalım barışı birlikte kuralım” demişti.

Ama yine olmadı. Önce Kürt sorunu “benim sorunumdur” diyen R.T.Erdoğan sonra “Kürt sorunu yoktur” dedi. Kurulan “Akil Adamlar Komisyonu” ile verilen sözler MGK’da alınan “Çöktürme Planı” ile rafa kaldırıldı. 2015 yılında ise “Kürt Açılımı” ise iptal edilerek, bugün halen devam eden Kürt halkına karşı savaş ilan başlatıldı.

2015 Kasım ile 2016 Mart ayları arasında Sur, Cizre, Nusaybin, Van, Hakkari… gibi illerinde yükselen “Bizler Ankara’dan yönetilmek istemiyoruz… Artık kentimizi kendimiz yönetmek istiyoruz” talebi ile başlayan ve tarihe “Özyönetim Direnişi” olarak geçen direnişi bahane eden devlet, bütün Özyönetim Direnişleri’ne saldırmıştır. Şimdilerde faşist ırkçı Ümit Özdağ’ın açıklamalarına göre bu direnişte 700’ün üzerinde asker ve polis ölmüştür. Bunların dışındaki sayı açıklanmadığı için bilinmemektedir.

Devlet Özyönetim Direnişi’nde kayıp verdikçe saldırılarının boyutunu artırmış, şehirler tanklarla, toplarla ve savaş uçaklarıyla bombalanmıştır. Yüzbinlerce insan yaşadıkları yerlerden göç ettirilirken, şehirler harabeye döndürülmüştür.

Bombalanan yerlerden biri de Surp Giragos Kilisesi’nin bulunduğu Sur olmuştur. Bir avuç şehir gerillası YPS (Halk Savunma Birlikleri) karşısında, hezimete uğrayan JÖH-PÖH Birlikleri kilise dahil Sur’u tanınmaz hale getirmişlerdir. Özel Harekatçılar kiliseyi sığınak olarak kullanmışlar ve bu arada kimsenin giremediği yasak bölgede kilisenin değerli ikonları yağmalayıp çalmışlardır.

“Sonu muhteşem olacak” Direnişi ile karşılaşan ve tarihe Fedailerin Fedaisi olarak geçen Çiyager Hevi ve yoldaşlarının mücadelesi karşısında devlet birçok yerde tank, top ve savaş uçaklarının kullanıldığı savaşta bazı ilçeler yenilgiye tahammülsüzlükten kaynaklı vahşi saldırılar nedeniyle haritadan silinmiştir.

Gelinen aşamada Özyönetim Direnişi nedeniyle tahrip edilen ve yağmalanan Surp Giragos Kilisesi yeniden açılmıştır. Yedi yıl süren uzun bir aradan sonra tamir edilip yeniden bağrını halklara açan ve barış için herkesi buluşturan Surp Giragos Kilisesi’nde 7 Mayıs’ta okunan dualar bütün dünyada yankılanan Gomidas’ın çığlıkları olmuştur.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu