GüncelMakaleler

SENTEZ | Üretken Emek, Üretken Olmayan Emek Nedir?

"İş bölümünden kaynaklı çeşitli iş branşlarının olması, işçilerin farklı mesleklere sahip olması, kapitalist üretim biçiminin doğal bir gelişimidir. Mesleki durumlarından dolayı sınıf ayrımı yapılamaz."

“Üretken Emek” kavramı esas olarak Adam Smith’e ait olmakla birlikte, K.Marx bu kavramın, kapitalist üretim süreci -sermaye birikimi- için ne anlama geldiğini ve önemini bilimsel bir şekilde ortaya koymuştur.

K.Marx’ın, “üretken emek, üretken olmayan emek” ayrımını, işçi sınıfını sınıf olmaktan çıkarmak isteyenler, kendi sınıfsal çıkarları doğrultusunda çarpıtmaya ve revize etmeye çalışıyorlar. K.Marx’ın, bu tanımlamaları yaparken neden yaptığı ve nasıl yaptığı -diğer teorik belirlemelerinde olduğu gibi- çarpıtmaya meydan vermeyecek kadar açıktır.

Bunu yeri geldikçe K.Marx’tan da alıntılar yaparak açmaya çalışacağız.

“Kapitalist üretim, aslında meta üretimi değil, artı-değer üretimidir. İşçi kendisi için değil, sermaye için üretir. Bu nedenle, artık sadece üretmesi yetmez, artı-değer üretmesi de zorunludur. Şimdi artık, kapitalist için artı-değer üreten, böylece sermayenin kendisini genişletmesi için çalışan işçi, ancak üretken işçidir. Maddi nesneler dışında kalan bir alandan örnek alırsak, bir öğretmen, öğrencilerin kafaları üzerinde emek harcamasının yanısıra eğer okul sahibini zenginleştirmek için de eşek gibi çalışıyorsa, üretken bir işçi sayılır. Okul sahibinin, sermayesini, sosis fabrikası yerine öğretim fabrikasına yatırmış olması hiçbir şey değiştirmez. Demek oluyor ki, üretken işçi kavramı, sadece, iş ile yararlı etki arasındaki, emek ile emek ürünü arasındaki bir ilişkiyi anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda, tarihsel gelişmeden doğan ve işçiye doğrudan doğruya artı-değer yaratma aracı damgası vuran özgül bir toplumsal ilişkisini de anlatıyor.[1]

K.Marx’ın, burada “üretken emek” kavramına özel bir önem vermesi, sermayenin, işçiye bedavadan ücret ödemediği, aynı zamanda, toplumun gereksinimleri için üretimde bulunmadığını, tersine, asıl amacının artı-değer elde etmek olduğunu vurgulamak ve bunlar olmadan da sermayenin, yani kapitalist üretim biçiminin olmayacağını; işçiyle sermaye arasındaki bu ilişki biçimi olmadan, kapitalist üretim ilişkisinin de olmayacağını vurgulamak istemesi nedeniyledir.

Kapitalistin işçinin ödenmemiş emeğine, yani artı-değerine el koymadan işçi ile gireceği herhangi bir ilişki biçimi de olamaz. Buradan çıkan bir sonuç daha vardır; kapitalist sermayesinin büyümesine hizmet etmeyen, katkıda bulunmayan hiç kimseyi bünyesinde çalıştırmaz, onu işçi olarak fabrikasında ya da herhangi bir işyerinde çalıştırmaz.

Üretken emek kavramı, kapitalist tarafından doğrudan işçiden ödenmemiş emeğinin gaspını ve bunun üretim ilişkisi içindeki yerini kapsar. Kapitalist, işçinin yarattığı tüm değere el koymak ister, ancak, işçinin kapitaliste artı-değer üretmesi için yaşamaya, kapitalist sistemin sürdürülmesi için işçinin ailesini beslemeye ve yeni işçi adayları yetiştirmeye ve bunlar için de belli bir miktar paraya (ücrete) gereksinimi vardır. Bunlar olmadan bir gün içinde enerjisi biter ve ertesi gün gelip kapitaliste artı-değer üretemez. Bu zorunluluk olmasaydı, kapitalist, işçiyi, 24 saat çalıştırırdı. Kapitalist silahlı bir koruma tutuyorsa bile, onun kendisi için bir fonksiyonu vardır ki, ona ücret öder. Fabrika bekçisi bir işçidir. O da kapitalistin özel karından değil, fabrikadaki değişen sermaye içinden ücretini alır. Ama, kapitalistin kendisini koruması için tutuğu silahlı korumalar da ücretlerini değişen sermaye içinden almasına karşın, sermaye adına hükmettikleri için işçi sayılmazlar. Aynı, kapitalistler adına direkt yöneten, yönlendiren üst düzey bürokratlar gibi.

K.Marx, Artı-Değer Teorileri adlı eserinde bu konuya daha da geliştirmiş ve üretken-üretken olmayan emek kavramını netleştirmiştir.

K.Marx, “üretken ve üretken olmayan emeği”, karıştıran ve bunun anlamını çarpıtan “dar kafalı” burjuvaları eleştirdikten sonra, şöyle tanımlıyor: “… Yalnız doğrudan sermayeye dönüştürülebilen emek üretkendir; yani değişen sermayeyi, değişken bir büyüklük yapan ve bunun sonucu, (toplam sermaye S’yi) S+Δ’ya eşit yapan emek üretkendir.[2]

K.Marx, üretken ve üretken olmayan emek (işgücü) kavramı ayrımının önemini ise şöyle açıklar: “… parayı ya da metaları sermayeye dönüştüren, başka deyişle, emek-gücü karşısında bağımsız duruma gelen maddeleşmiş emeğin değerini sürdüren ve arttıran emek, üretken emektir. Üretken emek, kapitalist üretim süreci içinde emek-gücünün aldığı biçimin ve tarzın ve tüm ilişkinin kısa adıdır. Ancak onu emeğin öteki türlerinden ayırdetmek, çok büyük önem taşımaktadır; çünkü bu ayrım, tüm kapitalist üretim tarzının ve sermayenin kendisinin de üzerinde temellendiği emeğin özgül biçimini ifade eder.[3]

Dolayısıyla üretken emek -kapitalist üretim sistemi içinde- işvereni için artı-değer üreten ya da emeğin nesnel koşullarını sermayeye ve onların sahibinin de kapitaliste dönüştüren emektir; yani kendi ürününü sermaye olarak üreten emektir.

İşçi sınıfı kendi içinde üretim sürecindeki yeri açısından ayrışabilir, ancak, genel anlamda işgücünü belli bir saat süre ve belli bir ücret karşılığında satan ve bundan dolayı sermayenin büyümesine katkı sağlayan kişi işçi sınıfı içine girer.

Bir otomobil fabrikasında çalışarak patronuna artı-değer üreten üretken emek kapsamına giren emekçi de işçidir, aynı fabrika da bir taşeron firmaya bağlı olarak temizlik işinde çalışan emekçi de işçidir ve bu işçi de kendi patronunun sermayesini büyütmesi anlamında üretken emek kapsamına girer. Yine, aynı fabrika da beyaz yakalı “memur” olarak çalışan emekçi de işçidir. O da patronun sermayesinin büyümesine katkıda bulunmakta, patronun artı-değere el koyma sürecine katkıda bulunan ücretli bir işçidir.

Direkt artı-değer üreten ile sermayenin büyümesine şu veya bu şekilde katkıda bulunan ücretli emekçilerin hepsi işçi sınıfının içine girmektedir. Kapitalist üretim sürecinin parçaları olan ve üretim ilişkileri içindeki konumları nedeniyle, söz konusu bu emekçilerin işçi sayılmaması, üretken sermayenin kendi sürecini nasıl tamamladığı ve kapitalist üretim biçiminin belirgin özelliği olan meta üretiminin dolaşım süreci açıklanamaz.

“Üretken-üretken olmayan emek” konusunu biraz daha açalım. Çünkü bu sorun bilinçli olarak çarpıtılarak, “üretken olmayan” işçileri işçi sınıfına dahil olmaktan çıkarmak için kullanılmaktadır. Son yıllarda sürekli hizmet sektöründe çalışanların artması ve genelde de bu sektörde çalışanların üretim faaliyetleri “üretken olmayan emek” kapsamına girdiğinden, buradan hareketle hizmet sektöründe çalışan işçi sınıfının nicel olarak da devrimci sınıf olmaktan çıktığı ileri sürülmektedir. Oysa, üretken-üretken olmayan işçi arasında sınıfsal bir ayrım söz konusu değildir. Sermaye ile girdikleri ilişkinin niteliği aynıdır.

Üretken işçilerde ve üretken olmayan (doğrudan artı-değer üretmeyen) işçilerde sömürülürler. Üretken işçi ile üretken olmayan işçi arasındaki fark, birincisinin doğrudan işgücü zamanına el konurken, ikincisinde ise başka yerlerde üretilen artı-değere el koyan kapitalistin maliyetini düşürmesidir. Her iki işçinin de üretim süreci üzerinde bir hakları ve denetimleri yoktur ve bütünüyle kapitaliste bağlıdırlar ve işgüçlerini belli bir saat karşılığında belli bir ücrete satarak yaşamlarını sürdürürler. İşgüçlerini satmadan yaşamlarını idame ettiremezler, çünkü yaşam araçları olan üretim araçları patronun/kapitalistin özel mülkiyeti altına girmiştir. Bu nedenle de üretken emek ile üretken olmayan emek (yani işçi) kapitalist karşısında aynı durumda ve aynı saflardadır.

K.Marx’ın terzi örneğinden yola çıkarak açıklarsak; terzihane -dikim atölyesi-de  çalışan bir işçi, patronuna doğrudan artı değer üreterek üretken emekçi olurken, patronun evine çağırıp sadece kendine elbise diktirdiği ve aynı terzi üretken emekçi değildir. Çünkü elbise diktiği patronuna değişim değeri olmayan, ama basit bir kullanım değeri olan ürün üretmiştir. Eğer patron o elbiseyi satmak amacıyla ürettirseydi, kendi sermayesini yeniden üretmiş olacaktı. Böylece terzinin emeği de üretken emek olarak değerlendirilecekti.

Örnekleri genişletirsek, aynı kapitalist patronun evinde hizmetçi ve aşçı olarak çalışan işçilerde artı-değer üretmez ve üretken emekçi değildirler. Ama sömürülen birer işçilerdir. Aynı kapitalistin fabrikasında çalışan ve işçilere yemek yapan, fabrikanın ve de makinelerin temizliğinde çalışan işçiler üretken emekçilerdir. Bu işçilerde fabrikada çalışan diğer işçiler gibi artı-değer üretim sürecinin birer parçalarıdırlar.

Yine, ticari sermayenin emri altında çalışan emekçiler için de aynı durum söz konusudur. Ticaret burjuvazisi direkt artı-değere el koymaz, ama dolaylı olarak artı-değerin ilk çıkışından payını alır. Ticaret burjuvazisinin emrinde çalışan ve onun sermayesinin büyümesine hizmet eden emekçiler de işçi sınıfının birer üyeleridir ve genellikle de üretken emek kapsamındadır.

Kamusal alan olan belediye de çalışan bir otobüs sürücüsü de özel kapitaliste ait olan bir halk otobüsünde çalışan sürücü de işçidir. Birisi kamusal alanda çalışmasına karşın, kapitalist sistemin işlemesi için ulaşımın önemli bir yeri vardır. Fabrikaya çalışmaya gidecek işçilerin taşınmaması, kapitalist üretimi durduracak ya da azaltacaktır. Belediye, kamusal görevi yerine getiriyor gibi olsa da ve de direkt sermaye sahibi gibi gözükmese de onun da hizmet ettiği yer kapitalist meta üretiminin devamını sağlamak ve dolayısıyla sermayenin büyümesine hizmet etmektir. (Ayrıca, günümüzde kapitalist sistem içinde devletinde sermaye sahibi gibi çalıştığını da unutmamak gerekiyor. Kapitalist devlet, kapitalist sistemin yürütülmesi için vardır. O da meta üretiminin ve de artı-değer üretimin bir parçası, düzenleyicisi ve ödenmemiş emeğe el koymanın en önemli “kamu” aracıdır)

Belediye sürücüsü (şöförü) bu görevi yerine getirmektedir. Halk otobüsünde çalışan bir sürücü de otobüs şirketinin sermayesinin büyümesine katkıda bulunuyor. Ve her iki şekilde sürücüler de ücretli birer emekçi olarak işçi sınıfının üyeleridir ve bunlar üretken emek kapsamı içindedirler. Çünkü, ortada bir meta üretimi vardır.

Kapitalizm geliştikçe meta üretimi kapsamı da gelişmiştir. Bugün hizmet sektöründe çalışanların sayısı K.Marx dönemine oranla çok fazla artmış ve bu devam etmektedir. Örneğin sanayi sektöründe çalışanların oranı düşerken hizmet sektöründe çalışanların sayısı durmadan artmaktadır. Bu, bu alanda çalışanların (beyaz yakalı da olabilir) üretken emek kapsamına girmediği anlamına gelmez. Belki bir kısmı girmeyebilir, ama büyük bir bölümü girmektedir.

Bir süper marketin kasasında çalışan ve sandalye üzerinde en az 8 saat oturarak alışveriş yapan müşterilere hizmet sunanlar, direkt artı-değer üretmemekle birlikte, süpermarket sahibinin sermayesinin büyümesine katkıda bulunmaktadır. Süpermarket sahibi ise, sattığı ürünleri üreten işçilerin artı-değerine el koyan üretken sermaye sahibi kapitalistin el koyduğu artı-değerin bir kısmına el koymaktadır.

Türkiye’de KESK, Memur-Sen vb. konfederasyonlara bağlı sendikalara üye çalışanların ezici çoğunluğu “beyaz” yakalıdır. Bu işçileri, birçok yazar, “orta sınıf” kategorisi içine sokmaya çalışırken, bazıları ise, işçi değil “memur”, yani küçük burjuva olarak değerlendiriyor. Elbette her ikisi de yanlış bir tanımlamadır. Bu sendikalara üye çalışanlar işçi sınıf kategorisi içinde yer almaktadır. Hepsi de işgüçlerini satarak yaşamlarını idame ettiren iş araçlarından yoksun ücretli işçilerdir. Bazılarının mühendis olması, bazılarının öğretmen, katip, kasiyer, doktor vb. olması, onları işçi sınıfı üyesi olmaktan alı koymuyor. Kamuda ya da özel işyerlerinde sermayenin büyümesine katkı sağlayan bütün çalışanlar (sermayenin denetimciliğini yapan üst düzey bürokrat ya da yöneticiler hariç) işçi sınıfına dahildirler. Çünkü bunlarda sömürülmekte ve ödenmemiş emeklerine el konulmaktadır. Üretim ilişkileri içindeki yerleri, kendi iş güçlerini satın alanlarla aralarındaki çelişki uzlaşır değil, antagonisttir.

İşçi sınıfını mesleki durumuna göre sınıflandırmak ya da çalışanları mesleki açıdan ele alıp gruplandırarak onların sınıfsal özelliklerini saptamaya çalışmak, doğru bir yöntem olmadığı gibi, burjuvazinin statü anlayışından hareket etmek olur. İş bölümünden kaynaklı çeşitli iş branşlarının olması, işçilerin farklı mesleklere sahip olması, kapitalist üretim biçiminin doğal bir gelişimidir. Mesleki durumlarından dolayı sınıf ayrımı yapılamaz. Kapitalist için çalışan bir doktor ile bir temizlik işçisinin meslekleri farklı olmakla birlikte, onları aynı sınıf içinde birleştiren olgu sermaye ile girdikleri ilişkinin niteliğinin aynı olmasıdır. İkisi de işgücünü satmaktadır.

 

1- Marx, Kapital, c.1, s. 538, Sol Yayınları, Birinci Baskı

2- Marx, age, s. 357

3- Marx, Artı-Değer Teorileri, c.1, s. 142

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu