GüncelMakaleler

ANALİZ | Salgın ve Pandeminin Ekonomi-Politikle Olan İlişkisi (2/2):Bilimsel Kuşkunun Manipüle Edilmesi: Agnotoloji

"Türkiye’de gerekse dünyada kapitalist sistem Covid-19 pandemi sürecini hem ideolojik, hem askeri hem de yasalar bakımından işçi sınıfı ve emekçi halklara karşı yeniden örgütlenme süreci olarak ele aldı ve bunu şimdiye kadar da karşı itiraz örgütlenmediği için kendisi açısından başarı ile yönetti."

Agnotoloji yani bilimin inkarı (ignorance of science) taraftarlarının dünyanın geoid şeklinden yıldızlar ve galaksiye, insan ve diğer canlıların evrimle gelişen yapılarından bu gelişimi sekteye uğratabilecek ya da gelişimin yönünü saptırabilecek her duruma ve elbette hastalıklara, uykudan spora, yemeden içmeye hemen her konuda yani yaşamın tüm alanlarında bilime karşı yine kimi bilimsel verileri de kullanarak geliştirdikleri bir tür gerici fikirler sistematiği ile karşı karşıyayız. Bunun son örneği de Covid-19 süreci oldu.

Kapitalizm emrine giren bilim insanları, ne yazık ki gerçekleri manipüle ederek onları olduklarının tam tersi haline getirebilirler. Birkaç çok bilinen örneği sıralayacak olursak; sigara üreticilerinin talep ettikleri “sigaranın sağlığa zararlı bir içeriğinin olmadığı”, plastik üreticisi kapitalist işletmelerin talep ettikleri “plastiğin tamamıyla geri dönüştürülebilir” olduğu” vb. raporlar bir grup bilim insanı tarafından hazırlanarak aslında insan ve doğa için son derece zararlı olan bu maddelerin bir anlamda yasallaşmasına hizmet ettiler.

İşte bu noktada agnotolojistler bu veriyi kullanarak bugün Covid-19 sürecinde de “bilim insanlarının halka yalan söylemekte oldukları”, “aslında bir virüsün olmadığı”, “aşıların içinde çip olduğu ve aşılanan kimselerin Microsoft tarafından hemen her yerde elektronik olarak izlenebilecek duruma gelecekleri” gibi bilim kurgunun dahi sınırlarını zorlayacak türden argümanlar geliştirdiler ve bunları defaten yaydılar.

Kimi yanlış aşı uygulamalarına eşlik eden yanlış ilaç kullanımları da ortaya çıkınca agnotolojistlere gün doğdu ve “ne derecede haklı olduklarının ispatlandığını” anlatmaya başladılar.

Hemen belirtelim ki; bir grup bilim insanı, meslek ve insan onurunu ayaklar altına alarak sigara ve plastik için gerçeğe aykırı raporlar düzenlemiş olsalar da bunların sahteliğini, gerçeğe aykırı olduklarını ortaya koyan sayıca daha kalabalık başka bilim insanları da var. Dolayısıyla bütünüyle bilim insanlarına ya da bilime karşı kuşku üretilmesinin, bilimin kendisinden kuşku duyulmasının mahkum edilmesi, bilim karşıtlarının ürettikleri argümanlara karşı gerçeği gösteren rapor ve çalışmaların yayımlanması sadece bilim insanlarının değil; bilimi insanlığın sınıfsız toplumunda daha özgür koşullara kavuşturacak olan komünistlerin de görevidir.

Kapitalist sistemin irrasyonel pratiklerinin toplamından hareketle bilimi sorgulamak irrasyonel olanı olağanlaştırmaktır. Sorgulanması gereken kendisi bizzat hareket halindeki irrasyonellik olan kapitalizmdir.

Covid-19 ne laboratuvarda üretildi ne de buna karşı geliştirilen aşılar “bireyin özgür iradesini teslim almayı” amaçlıyor. Şayet öyle bir durum olsaydı; sömürgelerden gelen kâr nedeniyle kendi ülke işçi ve emekçilerinden işçi aristokrasisi yaratarak bu işçilerin sosyalizm için savaşmalarını önleyen kapitalist sistem Avrupa’da değil; işçilerin hem kapitalist hem de emperyalist sömürü nedeniyle Avrupa işçilerine göre çok daha yoksul oldukları sömürülen ülke işçilerine ücretsiz olarak aşı dağıtır ve öncelikle bu işçileri aşılayarak kendilerine karşı savaşmamalarını garanti altına almaya çalışırlardı. Oysa yazının tamamında değinildiği gibi patenti Avrupalı birkaç şirketin elinde tutulan Covid-19 aşısı, sömürülen ülke işçilerinin hala erişebilecekleri yakınlıkta değildir.

 

“Pandemi ile komünizmin geleceği”ni müjdeleyen revizyonizm

Slavoj Zizek tarafından dile getirilen ve hemen küçük burjuva liberal-sol kesimde taraftar bulan görüşe göre “Corona salgını, aynı gemide olan tüm insanlığın kurtuluş için komünizmi talep etmesini beraberinde getirecektir.” Revizyonizmin en çıplak halini içeren bu görüş, öncelikle salgın sonrasında en demokratik burjuva cumhuriyetlerde bile biyo-kontrol adı altında birey ve toplumun militarist-faşist uygulamalarla yaşamaya mecbur edildiklerini göremediği için daha en baştan yanlış zemin üzerine inşa ediliyor.

Bu nedenle buradan komünist bir dünya talebi çıkacağını varsaymak birkaç açıdan sorunludur.

Öncelikle komünistler açısından, kendilerinin liderlik edip yönetmedikleri ve kitlelerin devrimci fikirler etrafında örgütlenmedikleri koşullarda “komünizm taleplerinin yükseleceğini” söylemek kendiliğindenciliktir. “Örgütlenin fakat yalnızca ortak çıkar birliğine dayanan cemiyetlerde, grev fonu ve işçi çevrelerinde değil siyasi bir parti içinde de örgütlenin; kapitalist toplumun bütününe ve otokratik yönetime karşı verilecek kararlı mücadele için örgütlenin. Böyle bir örgütlenme olmaksızın proletarya hiçbir zaman sınıf mücadelesine yükselmeyecektir; böyle bir örgüt olmadığı sürece işçi sınıfı hareketi kısır kalmaya mahkumdur.” (Lenin, Toplu Eserler, cilt 4)

Kendiliğinden gelişen bir toplumsal hareket, potansiyel olarak ileri talepler barındıracak dahi olsa bunları devrimci siyasi bir krizi örgütlemek için devrimci bir programın parçası haline getirecek devrimci bir örgütün önderliği olmaksızın potansiyel ileri taleplerle birlikte bu hareket sönmeye mahkumdur. Aradan geçen iki yılın ardından kitlelerde artan endişe ve karamsarlık duyguları, faşist gruplar tarafından kendileri için güç devşirebilecekleri bir fırsat olarak değerlendirilmiş ve kimi ülkelerde faşist terör gösterileri düzenlenmiştir.

Hem sokağın faşistlerce domine edilmesi hem de işçi ve emekçilerde artan hoşnutsuzluğun sistem karşıtı bir mücadelenin parçası haline getirilememesi devrimcilerin komünistlerin görevlerini yapmamalarının sonucudur.

İkinci olarak; kapitalist haydutlar, salgın sürecinin sonunda elde edecekleri kazanıma odaklanarak süreci en başından kendileri lehine örgütlemeye çalıştılar. Birey ve toplumun özel alan tanımı ortadan kaldırılmış durumda. İstedikleri an, istedikleri insanı kontrol edebilir, tutup götürebilir oldukları koşullarda; (İngiltere’de bir taraftan virüse bağışıklık sağlanması gerekçesi ile tedbir alınmasının reddi ama diğer taraftan polise hasta gördüğü insanları gözaltına alma yetkisi verilmesi kapitalizmin bu süreci nasıl yönettiği ve nereye götürmek istediğine bir örnek olabilir) demokrasiden dahi bahsetmek mümkün değilken bu sürecin komünist talepler doğurabileceğini söylemek aslında burjuvazinin revizyonistler ağzından mücadeleden vazgeçme çağrısı yapmasından  başka bir şey değildir.

Yine bu süreçte Avrupalı emperyalist devletlerin Yunanistan sınırına yığılan mültecilere karşı olduğu açık olan “sınırları kapatma” uygulaması da göstermektedir ki emperyalizm bu sürecin kazanımlarına odaklanmıştır.

Ekonomik olarak salgın nedeniyle emek-üretim faaliyetlerinin aksaması ya da turizm gibi bazı sektörlerde yaşanan keskin düşüş nedeniyle “kapitalizmin çökmekte olduğu” tezi de bir başka revizyonist tezdir. İster ekonomik isterse siyasi bir kriz olsun bu kriz, komünistlerin önderlik ettiği devrimci bir müdahale ile derinleştirilip devrimci siyasi bir krize (kapitalist devlet iktidarının ortadan kaldırılıp sosyalist bir iktidarın örgütlenmesini birinci madde olarak belirlemiş bir siyasi krizden bahsediyoruz) çevrilmediği taktirde kapitalizm buradan güçlenerek çıkacaktır; “öldürmeyen kriz güçlendirir” esprisinin ifade ettiği anlam tam olarak budur.

Özetle; politik bilinç ve devrimci önderlikten yoksun, bireysel panik halinin yaratacağı kaos, devrimci bir durum ortaya çıkarmaz; aksine mevcut demokratik hakların da gasp edileceği otokratik bir yönetimle sonuçlanır.

 

Covid-19 ve işçi sınıfı

“Fütürist” olarak tanımlanan kimileri de kapitalist şirketlerin evden çalışma modeline yönelmesini, “kutu gibi plazalarda” çalışan emekçilerin özgürleşecek olması olarak yorumlayıp alkışladılar. Onlara göre bu süreç, “artık geri dönülemez biçimde çalışanların daha özgür olacakları bir dönemi müjdeliyor”du. Oysa bir mekân olarak “iş yeri” sadece çalışmanın yapıldığı alan olma anlamının ötesinde belirli zaman süresinde emek-üretim faaliyetinin gerçekleştiği mekan olma anlamı da taşır.

Mekanın belirsizleştirilmesi, iş sürelerinin de belirsizleşmesi anlamına gelir ve bu durumda kapitalist, emekçinin dinlenme, sosyalleşme, kendi ihtiyaçlarını karşılama zamanını da iş zamanına dahil eder. Bugüne kadar teknoloji yoğun sektörlerde, iş yeri dışında çalışanların yaşadıkları, birebir bu duruma denk düşmektedir.

Aslında çalışana kapitalist tarafından sunulan teknolojik desteğin amacı da tam olarak budur; belirsiz hale getirilmiş iş zamanı-iş mekanı ile günün her saatinin ya da emekçinin yaşam alanının iş mekanı haline dönüştürülmesi. Krizle birlikte en temel sağlık ve gıda maddelerini dahi normal ederinin 20 katı fiyata satarak krizi kendisi için fırsata çeviren kapitalistin, emekçi yararına bir düzenlemeye gideceğini söylemek vahşi kapitalizme dair en temel düzeyde dahi bilgi sahibi olmadığının göstergesidir.

Covid-19 sürecinde toplu olarak çalışmaya zorlanan işçi sınıfı gerçeği, “işçi sınıfının öldüğü” iddiasındaki bütün revizyonist tezlerin de ne denli asılsız olduklarının bir kez daha ilanıydı aslında.

Bu eksende bu duruma karşı örgütlenmeyen her söylem, her hareket sınıf içeriğinden yoksun olacaktır ki Covid-19 sürecinde de tekrar gördüğümüz gibi bütün her şey sınıfsaldır; hastalığın kendisi bile!

Daha en başından ideolojik yenilgi alarak Covid-19 sürecini bütünüyle yönetmeyi kapitalist devletlerin eline bırakan tutum elbette ki işçilerin bu süreçte daha fazla yoksullaşmalarını da sadece izlemiş oldu.

Gelişmiş kapitalist ülkelerde pandemi nedeniyle iş ve ticaret kaybı yaşayan işçi ve esnafa maaşlarının ya da gelirlerinin % 70’ine varan ödeme yapılmasına karşın, daha en başta halktan 10 TL bağış isteyen faşist TC devleti, kapitalistleri krizin yükünden kurtarmak için 3 aylık ücretsiz izin uygulamasını hızla yasalaştırdı.

Sermayeyi koruma refleksi ile hareket eden faşist TC devletinin Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre Covid-19 sürecinde halka 200 milyar TL tutarında devlet yardımı yapılmıştı. Ancak durum incelenince bu tutarın % 75’inin halk tarafından 5’li çete olarak adlandırılan ve aldıkları kamu ihaleleri ile sadece Türkiye’nin değil dünyanın en çok kamu ihalesi alan ilk 10 şirketi arasına giren Limak-Kolin- Cengiz-Mapa-Kanyon şirketlerine vergi indirimi ertelemesi olarak kullandırtıldığı anlaşıldı.

Dünya genelinde işçi sınıfı içerisinde yeterli bir örgütlülük olmadığı içindir ki, kapitalistler elde ettikleri muazzam kâra karşılık neden yeterli tıbbi destek, hastane, yoğun bakım ünitesi, sağlık personeli vb. desteği veremediklerinin hesabını vermedikleri gibi bir de bütün kabahatlerine rağmen koruyucu kimliği üstlendiler. Üstelik koruyuculukları da bir şarta bağlı; iradenizi, özgürlüğünüzü onun kurtarıcı kimliğine duyduğunuz güvenle onun ellerine teslim etmeniz şartına!

Yine Türkiye özgülünde ele alacak olursak bu süreçte devlet bireysel özgürlüklere kolaylıkla müdahale edebileceği uygulamalarla (sokağa çıkma yasakları, maskesiz açık havada dolaşma yasağı, yılbaşı partileri için ev baskını tehditleri vb.) devletin işçi emekçi halk üzerindeki otoritesini genişletti. Bu süreçte askeri şirketlere, istihbarat, ordu, polis gücüne devletten ayrılan payın oranı artırıldı.

Özetle; gerek Türkiye’de gerekse dünyada kapitalist sistem Covid-19 pandemi sürecini hem ideolojik, hem askeri hem de yasalar bakımından işçi sınıfı ve emekçi halklara karşı yeniden örgütlenme süreci olarak ele aldı ve bunu şimdiye kadar da karşı itiraz örgütlenmediği için kendisi açısından başarı ile yönetti.

 

İşçi sınıfı ideolojisinden siyaset üretebilmek

Teknolojik aletlerin kitle iletişimi, medya, ulaşım ve ticarette kullanımının artmasının sonucunda dünyanın başka uzak noktalarında yaşanan hadiselerden hızlıca haberdar olabilmek ya da geçmişte birkaç gün süren yolculukları birkaç saat içerisinde gerçekleştirebilmek mümkün hale geldi. Ancak bütün bunlarla birlikte kapitalist devletleri birbirinden ayıran sınırlar şimdi çok daha güçlü şekilde yerlerinde duruyor ve iletişimin yaygınlığı ve kolaylığı hiç de iddia edildiği gibi dünyayı global bir köye çevirmedi.

Gerçek şudur ki; nasıl ki köleci Roma toplumunda veba nedeniyle sokakta kırılan yoksul kölelerin varlığına karşın, zengin evlerini çeviren yüksek duvarların içinde lüks avlularında salgının dinmesini bekleyen köle sahipleri arasındaki eşitsizlik, bütün eşitsizlikleri yaratan eşitsizliğe ve sömürüye dayalı sistemden ileri geliyordu ise bugün de havuzlu boğaz manzaralı yalısının bahçesinde spor yaparak salgından kendisini yalıtan kapitalistin kendisine ait fabrikalarda toplu olarak çalışmaya mecbur ettiği işçilerle kendi durumu arasındaki ikilik özünde aynı şeye sömürü toplumunda sömüren ve sömürülen iki farklı sınıfa ait olmaları gerçeğine dayanır.

Dünyanın kendisinin, insanlığın ve doğanın salgın hastalıklar, afetler ve kapitalist- emperyalist paylaşım savaşlarıyla felakete sürüklenmesini engelleyecek yegane güç işçi sınıfının devrimleridir. Gerçek anlamda devrimi isteyen, kapitalist devlet iktidarını parçalayarak devrimci işçi iktidarını kurmak isteyen bütün devrimcilerin görevi işçi sınıfını, sınıf mücadelesi perspektifi ile örgütlemenin aciliyetini kavramak ve bunu gerçekleştirmek üzere alana, bölgeye uygun kimi özgül yöntemler geliştirmek ama muhakkak surette işçi örgütlenmesini sağlamak olmalıdır. (Bitti)

ANALİZ | Salgın ve Pandeminin Ekonomi-Politikle Olan İlişkisi (1/2)

https://ozgurgelecek36.net/analiz-salgin-ve-pandeminin-ekonomi-politikle-olan-iliskisi-1-2/?swcfpc=1

 

Kaynakça

Parıldar Hülya, Tarihte Bulaşıcı Hastalıklar, Tepecik Eğit. ve Araşt. Hast. Dergisi 2020; 30 (Ek sayı):19-26 doi:10.5222/terh.2020.93764

Parıldar Hülya, Tarihte Bulaşıcı Hastalıklar, Tepecik Eğit. ve Araşt. Hast. Dergisi 2020;30(Ek sayı):19-26 doi:10.5222/terh.2020.93764

Diakov Vç, Kovalev S., İlkçağ Tarihi-2-, s.146, Yordam Kitap, 2011

Akın Levent, Tarihte Görülen Bulaşıcı Hastalıklardan Alınan Dersler, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı

Kohn, G.C. (ed.) Encyclopedia of Plague and Pestilence: From Ancient Times to the Present. New York: Infobase Publishing, (2008) (Aktaran Dr. Fatih Artvinli, Türk Tabipler Birliği Covid-19 Pandemisi 6.Ay Değerlendirme Raporu)

Engels F., İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu, Eriş Yayınları, s. 80,1987

Engels F., İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu, Eriş Yayınları, s. 81,1987

Lowry Heath , “Pushing the Stone Uphill,” 127

Engels F., İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu, Eriş Yayınları, s. 85, 1987

Engels F., İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu, Eriş Yayınları, s. 85, 1987

  1. Tyler Miller, Jr. and Scott E. Spoolman ,Essentials of Ecology, 5e, p.18)

DW, Dünya, 20.01.2020

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu