DerlediklerimizGüncelMakaleler

NUBAR OZANYAN | Rojava halklarındır ve direnişi meşrudur!

“Hapishane yönetir gibi ülke yönetmeye çalışanlardan özgürlük ve demokrasi beklenmesi mümkün değildir. Yüzyıllık “Cumhuri Türkiye”sinde her sayfa ve her zulüm anı, bu teze yeterince tanıklık etmektedir”

Faşist Türk egemenleri her dönem kan ve zulüm üzerine kurulu kahramanlık türkülerine ve hikayelerine ihtiyaç duymuştur. Yaşadıkları iç politik sorunlarda ya da seçim öncesi süreçlerde halkın dikkatini gerçek sorunlardan uzaklaştırmak için gerçek olmayan sorumlular ararlar ve taşlanacak bir düşman yaratırlar. Irkçılıkla kirlenmiş, düşmanlıkla kararmış bilinçle, herkesin yanlarında saf tutmalarını isterler. Son yıllarda bu amaçla saldırı için akıllarına ilk gelen toprak parçası Rojava oluyor.

Türk devletinin bitmeyen ve bitmeyecek olan Kürt ve Ermeni düşmanlığının tarihi yeni değildir. Yüzyıllık tarihlerinde hemen her dönemde ve her fırsatta Ermenilere, Rumlara, Kürtlere yönelik düşmanlık göstermiş, tehdit ve saldırganlık büyütmüştür. Çünkü bu halkların topraklarını, tarihsel zenginliklerini, emeğini çalıp gasp etmiş ve sayısız katliamlar gerçekleştirmiştir. Korkuları, gerçeğin açığa çıkması ve devrimci adaletin hesap sormak için bir gün kapılarını çalmasıdır. Bundandır ki her tarafa saldırıp tehditler yağdırıyor, halklar arasına düşmanlık tohumları ekiyor ve büyütüyorlar.

TC’nin saldırılarının sadece Rojava halklarına yönelik olmadığını, aynı zamanda özgürlük arayan tüm halkların iradesine saldırı olduğunu görmek gerekir.

Kabul etmek gerekir ki, Rojava’da yaşanan ve yaşatılan ciddi inşa ve yapılanma sorunlarına ve her türlü düşman kuşatmasına rağmen Rojava, özgürlüğün toprağı olmaya devam ediyor. Halklar ve inançlar, hiç olmadıkları kadar özgürlüğe ve onurlu yaşama yakındır.

Rojava’da yaşanan ve yaşatılan tüm sorunların ana kaynağı adına “Cumhuriyi Türkiye” denilen soykırım ve zulüm merkezidir.

Türkiye meydanları, sokakları yoksulluk ve açlık sesleriyle inliyor. İşçi, kadın, politik tutsak, mülteci cinayetleriyle kırılıyor. İnsanca yaşayamayan, geçinemeyen, barınamayan, soluyamayanların sayısı birkaç on milyonlara vardı. Kime dokunulsa bin ah, kiminle konuşulsa binbir dert işitiliyor.

Rojava’ya ve Medya Savunma Alanları’na özgürlük tanımayan, her gün yasaklı ve kimyasal silahlarla mazlum halkları terbiye etmeye çalışan diktatörlerin halka huzurlu ve onurlu bir yaşam sunması mümkün mü?

Her sistem yaşamı, sokakları, hayalleri kendisine benzetmeye çalışır. Demokrasinin kırıntısı bile olmayan, faşist bir diktatörlükle yönetilen ceberrut Türk devleti, her şeyi kendisine benzetmek istiyor. Bu ceberrut devletin, Türkiye ve Kuzey (Bakur) Kurdistan topraklarını sömürü ve zulümle terbiye etmek istemesi yetmiyormuş gibi Ortadoğu ve Kafkas halklarını da zulüm rengine büründürmeye çalışıyor. Hapishane yönetir gibi ülke yönetmeye çalışanlardan özgürlük ve demokrasi beklenmesi mümkün değildir.

Yüzyıllık “Cumhuri Türkiye”sinde her sayfa ve her zulüm anı, bu teze yeterince tanıklık etmektedir.

Adalet terazisi bozuk devlet, ne hakları ve özgürlükleri koruyan bir hukuka ne de güven ve huzur düzenini yaratacak bir iradeye sahiptir. Suç dosyası hayli kabarık olan TC devletinin gerçek yüzü Roboskî, Suruç, Amed, Ankara katliamlarında görüldü. Türk hakim sınıflarının devleti, cezasızlık üreterek devletliğini yapıyor. Bu sınıf devleti, zulüm ve adaletsizlik üretiyor.

Bu saldırganlığa ve zulme karşı ise halklar meşru hakları olan direnme hakkını kullanıyor.

Dera Zor’un batı ve doğu aşiret ileri gelenleri, Arap aşiretlerinin kanaat önderleri, Ermeni, Süryani, Asuri, Êzîdî halkları, aydın ve sanatçılar, öğretmenler, siyasi parti temsilcileri büyük bir kararlılık ve samimi bir inançla, hep birlikte, kardeşçe yaşadıkları toprakları savunma ve sahiplenme iradesi ortaya koydu. Hemen her fırsatta QSD saflarında ve Demokratik Özerk Yönetiminin yanında olduklarını ve olmaya devam edeceklerini deklare ettiler. Çok iyi biliyorlar ki; QSD ve Demokratik Özerk Yönetim, halkların özgürlük ve savunma gücüdür. Özellikle soykırım ve tehcir yaşamış Ermeni, Süryani, Asuri, Êzîdî halkları çok iyi biliyor ki, TC devleti ölüm, gözyaşı ve zulüm demektir. Bundandır ki, faşist işgal ve soykırıma karşı göğüslerini siper edip topraklarını savunmaya ve korumaya hazır olduklarını dile getiriyorlar.

Hatırlanırsa, Hitler faşizmine karşı Stalingrad’da en önde korkusuzca direnen ve savaşanlar arasında Êzîdî ve Ermeni savaşçıları da yer almıştır. Biliyorlar ki, eğer faşizm yeniden kendi topraklarında boy verirse, en başta katliama uğrayacak olan Êzîdî ve Ermeni halkları olacaktır. Bugün aynı bilinç ve direnme ruhuyla Rojava topraklarını savunmaya hazır olduklarını deklare ediyorlar.

Rojava halklarına ölüm yok! Çünkü hem güvenilir bir askeri ve politik öncüleri var hem de yenilmez tarih ve direniş bilinçleri vardır. Hiçbir zorba güç; halkların, farklı inanç ve cinsiyetlerin kardeşçe-birlikte yaşamalarını engelleyemez.

Adaletin, hukukun terazisi; halkların özgürce-birlikte-kardeşçe yaşama iradesi ve tutumunda ispatlanır. Bir bombalık saldırıyla halkları susturacaklarını düşünenler bilsinler ki; en büyük bomba halktır. Hakikati içlerinde taşıyan ve özgürlüğü ellerinde büyüten halklar, patlamaya hazır yanardağ gibidir. Patladığında ne terazisi bozuk Türk devleti, ne yalan adaleti, ne işkenceci hukuku ne de çivisi çıkmış soykırımcı devletin parçaları kalır!

Bugün onur ve vicdan sahibi, akıl ve irade gücü olan herkesin yapacağı yegane şey; Rojava devrimini savunmaktır. Tek bir Kürt, Ermeni, Süryani, Asuri, tek bir devrimci sosyalist kalsa da mücadele sürecek ve Rojava devrimi savunulmaya devam edilecektir.

(Yeni Özgür Politika – 6 Aralık 2022)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu