Güncel

Militana Mektuplar- 3

"Nasıl olur da muazzam derecede devrim potansiyeli taşıyan tüm ezilen kesimler, faşist devletin diğer kliklerinden medet umarlar? Mevzubais olan şey devrim düşüncesinin yığınlarda karşılık bulması, onların özneleşmesi sorununu doğru bir mantıkla sorgulamak değil midir? O halde nasıl üretmeli?

Merhaba,

Sınıf mücadelesinin herhangi bir alanında belli bir zaman diliminden sonra karşımıza çıkan en temel sorudur… Üretken miyiz? Bu sorunun karşılığı tüketen miyiz? şeklinde olur. Üretkenlik üzerine tartışıldığında yaratılan bir değerden bahsetmek gerekir.

“Değer”den kastımız ideolojik, politik kazanım demektir; mücadelenin ileri sıçraması için yaratılan örgütlükler anlamına gelir. Yeri gelir bir yazı ya da bildiri, yeri gelir karşımızdakini ikna ettiğimiz bir polemik, yeri gelir kitlelere yönelik yapılan ajitasyon ya da propaganda, yeri gelir faşist devlete karşı yapılmış bir eylem, yeri gelir örgütlenen bir grev, konferans; yeni yaratılan bir komite ya da örgütlenme olur bu değer. Kapsamı oldukça geniş…

Oldukça büyük çaba ve emeğin verildiği yerde kendimizce “karşılığını” alamıyorsak “bir yerlerde sorun mu var?” diye sorarız.

Asıl anlaşılması gereken şudur diye yorumlarız… Bunca zamandır uğraştık ama gelişemedik, büyüyemedik vs… Yani olması gereken kadarıyla devrimci bir değer yaratamadık ya da mevcut olanı geliştiremedik.

Oysa faaliyetlerimiz inişli çıkışlı bir seyir izler, kendi içinde çelişkilerin mücadelesi sonucu asla düz bir çizgi izlemez. Kazanım kadar kayıplarla, ilerlemeler kadar gerilemelerle birlikte ele alındığında bütünlüklü süreci incelemiş oluruz. Yaratılan değerlerin dahi statik olmadığını, kendi içinde çelişkiler barındırdığını, devrimci bir değerin zamanla karşı devrime dönüşebileceğini de elbette biliriz. Adı devrimci olan ancak faşizme karşı gereken tutumu ve pratiği olmayan herhangi bir örgütlenme elbette değildir amacımız ve son tahlilde karşı devrime hizmet eder.

Evet! Bir faaliyet dilimini değerlendirdiğimizde üretken mi, tüketen mi olduğumuzu pek sorgulamayız. Oysa üretim ve tüketim, iki karşıt uçtur ve tüm faaliyetimizin kapsayan çelişmelerden birisidir. Bu çelişmeyi nasıl ele aldığımızla sürecin devrimci mücadele açısından üretken yanını artırır yada azaltırız. Bu minvalde müdahale edilen faktör, öznenin kendisi yani sen olursun ya da biz militanlarızdır.

İlişkileri ele alalım… Bir ilişkilenmede sınıf savaşımının ya da bilincinin gelişimi yönünde ele alındığında bir kazanımdan bahsedilir. Ya da tersi olarak ilişkilenmenin seyri sınıf mücadelesinden uzaklaştıran bir hal aldığında bir kayıp olarak niteleriz. Bu durumda üretken ya da tüketen ne anlama gelir? İlişkilendiğimiz kişilerin, kitlelerin ya da belli kesimlerin sınıf mücadelesine yakınlaşmasını ve birer özne olmalarını isteriz. Ancak bunu yaparken bazen “iyi niyetlerle” bazen sekter/liberal veya başkaca faktörlerle ilişkilendiğimiz kesimleri özne değil, en iyi haliyle ardımızdan sürüklenen hale getiririz. İşçi, gasp edilen hakkı için mücadele yürüttüğünde sınıf bilincini en iyi kuşanma zeminini kendisi yaratmaktadır halihazırda. Militanların, onun haklarını araması değildir esas öz.

O kendi işini zaten yapacaktır. İlişkilenme salt “dayanışma” temelinde olduğunda burada üretken olandan zamanla tüketen bir hale dönüşür. Önemli olan işçinin kendi hakkını alırken veya bu uğurda mücadele yürütürken hangi bilinçle ona yaklaştığımız, zamanla onun hangi yönünü gelişmesine hizmet ettiğimiz meselesidir. Pasifizmi geliştirmişsek bu tüketen bir tarzla olguya yaklaşmışız demektir.

Edilen pratik salt hak alma ya da teşhir, grev vs. ile sınırlı kalınmışsa bu ilk safhadır. Bir sonraki evre ise devrimcileşmesi, sınıf bilincini kuşanması ile alakalıdır. Bunlar birbirlerinden koparılamaz ve içiçe gelişen olgulardır, birbirlerini besler ve büyütür. Yani süreç bir kazanımla bitmez, aksine daha büyük çelişki ve mücadelelerle yeniden karşımıza çıkacaktır. O halde ilişkilenmeye devam edilmelidir. Hak kazanımları çok önemli olmakla birlikte sınıf bilincine dönüşmediğinde, daha ileri düzeyde örgütlülüğe dönüşmediğinde, devrim yerine reformizm gelişmişse, bir faaliyet süreci sonunda devrimci bir değer yaratılamamış aksine tüketen bir ilişki geliştirmişizdir son tahlilde.

Tüm ezilen kesimler için bu durum böyledir. Zor olanın başarılmasıdır esas olan. Bilimsel olan zengin pratik tecrübeler ve dersler ışığında yol almak, özgül çelişkileri doğru bir şekilde kavramaktır. MLM’nin en temel ilkesi budur. Tüketimi yeniden üretime dönüştürmek… Can alıcı nokta burada yatar kanımızca.

Bizden önce nice değerler yaratan önderlerimiz ve şehitlerimizin bize bıraktığı mirasa uygun faaliyet yürütmek demek, ancak bulunduğumuz alanda sınıf savaşımını ileriye taşıyacak mevzileri genişletmek demektir. Bu üretken bir çalışma tarzı anlamına gelir. Yaklaşım doğru olduğunda pratik kazanımlar elde etmek içten bile olmayacaktır. Yani meselenin özünde devrimci bir değer yatar.

Statükoyu korumak da, esasında tüketen olmak demektir. Elbette tarihsel koşullar bizleri bazen gerilere sürükler, bazen statükoyu korumaya mecbur bırakır. Ancak ileriye dönük ve üretken bir çalışma tarzı ile kitleler tekrardan kazanılabilir. Tarihte bunun onlarca örneğine rastlarız.

Aynı durum öğrenci çalışmaları içinde geçerlidir. Gençliğin, özelde öğrenci gençliğin sisteme olan öfkesi eylemlere dönüşmektedir. İlişkilenme zemini oldukça güçlüdür. Örgütlü mücadeleye “kazanma” hedefi ile yaklaştığımızda, özneleştirme (elbette bizde ki özneleşmeyi de) eylemini kavradığımızda üretken bir çaba sergilemiş oluruz.

Ezilenlerin ezileni kadın ve LGBTİ+ özgürlük mücadelesinin muazzam devrim dinamiklerini barındırdığı bir süreçte, üretken bir bakış açısı ve çalışma tarzı ile örgütleme çalışması sergilenmediğinde, özneleştirme ile devrimci değer üretilmediğinde en nihayetinde sistem kazanıyor. Kırımları önlemenin tek yolu devrim düşüncesi etrafında ezilenlerin ezilenlerinin özneleşmesi değil midir?

Bu durum tesadüfe bırakılmayacak kadar önemli ise üzerinde durulmamız gerekmez mi? Nasıl olur da muazzam derecede devrim potansiyeli taşıyan tüm ezilen kesimler, faşist devletin diğer kliklerinden medet umarlar? Mevzubais olan şey devrim düşüncesinin yığınlarda karşılık bulması, onların özneleşmesi sorununu doğru bir mantıkla sorgulamak değil midir? O halde nasıl üretmeli?

Doğru sorular, doğru cevapları ve doğru pratikleri koşullar…

Devrimci değerlerin yaratılması için zemin oldukça güçlü imkanlar sağlıyor. Üretken çalışma tarzı üzerine birlikte düşünelim.

Başarılar…

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu