GüncelMakaleler

SENTEZ | Fındıkta Ferrero Tekeli Büyüyor…

Fındık üreticilerinin büyük çoğunluğu küçük aile üreticileri olduğundan bu yaşam alanlarını oluşturmak onların gücünü aşmaktadır. Bu nedenle mevsimlik işçilerinin (her bölgede) barınma sorununu çözme yükümlülüğü Tarım ve Çalışma Bakanlıklarındadır.

Ağustos ayında fındık hasadının başlamasıyla birlikte her yıl yüzbinlerce ailenin gözü-kulağı açıklanacak olan fındık fiyatında oluyor.

Fındık, Karadeniz Bölgesi/köylüsü için herhangi bir tarımsal üretim aracı değildir. 400 bin civarında ailenin en önemli geçim kaynağıdır. Karadeniz bölgesinin coğrafik yapısı ve iklim özelliği birçok tarımsal ürünün yetişmesine müsait olmadığı için bu bölgede ancak belli başlı türler yetişmektedir.

Bunların başında da fındık ve çay gelmektedir. Bu iki ürün Karadeniz köylüsünün temel geçim kaynağını oluşturur.

Çay da toplam ekim alanı büyüklüğü (Rize, Trabzon, Artvin ve Giresun’la sınırlıdır) 760 bin dekar civarıdır ve 200 bin üretici aile vardır. Fındık ise daha geniş bir alana yayılmıştır. AKP iktidarının 2009 yılında özel olarak uygulamaya çalıştığı fındık ekim alanlarının azaltılması politikasına karşı, toplam ekim alanı büyüklüğü 700 bin hektar civarıdır. “Fındık dikim alanlarının yaklaşık yüzde 60’lık kısmı Doğu Karadeniz, yüzde 19’luk kısmı Batı Karadeniz ve yüzde 21’lik kısmı da Doğu Marmara Bölgesi’ndedir. Fındık dikim alanlarının yüzde 32’si Ordu, yüzde 17’si Giresun, yüzde 13’ü Samsun, yüzde 10’u Sakarya ve yüzde 9’u Trabzon illerindedir.” (Türkiye’de Tarım Nasıl Çökertildi? Necdet Oral, Redaksiyon Yayınları)

Dünyadaki fındık dikim alanlarının yüzde 75’i Türkiye’dedir. Bu da Türkiye’yi dünyanın en büyük fındık üreticisi yapmaktadır. Dünya fındık ihracatının yüzde 70’ini de Türkiye gerçekleştirmektedir. Ülkemizdeki yıllık fındık üretim miktarı ortalama 550 bin ton civarıdır. Tüm tarımsal ürünlerde olduğu gibi fındık üretiminde de rekolte iklim koşullarına bağlı olarak yıldan yıla farklılık göstermektedir. Fındık rekoltesi 400 bin tona da düşse 700 bin tona da çıksa bu Türkiye’nin dünya fındık pazarındaki (ihracatçı) yerini değiştirmiyor. Herhâlükârda dünyanın en büyük fındık üreticisi (ve dikim alanına sahip olma) özelliği korunuyor.

 

Emperyalistleri rahatsız eden, küçük aile üreticiliğidir

Türkiye’nin fındık üretiminde dünyada doğal bir “tekel” olması emperyalist kapitalist ülkeleri ve uluslararası tarım-gıda şirketlerini öteden beri rahatsız eden bir durumdur.

Aslında uluslararası tekelleri rahatsız eden şey Türkiye’nin fındıkta doğal “tekel” olma durumu değil, fındık üretiminin küçük aile üreticiliği şeklinde bağımsız yapılıyor olmasıdır. Karadeniz Bölgesi’ndeki üreticilerin çoğunluğu küçük bahçelerde 1 tonun altında üretim yapmaktadır. Çok uluslu tarım-gıda tekellerinin doğrudan kontrol ve egemenliği altında olmayan küçük aile üreticiliği, endüstriyel tarımın aparatı olmadığı müddetçe de onlar için sorun teşkil etmeye devam edecektir.

Emperyalist sermaye ve yerli işbirlikçileri daha önce de birçok kez Karadeniz bölgesindeki fındık üretiminin azaltılması için girişimde bulunmuştur. Bu kimi zaman fındık bahçelerinin sökülüp yerine “alternatif” ürün (kivi vb.) ekimine tarımsal destek vermek, kimi zaman da 700 metre rakımı geçen arazilerde yeni fındık bahçelerinin ekilmesini yasaklamak şeklinde olmuştur.

AKP, küçük aile üreticiliğinin tüm yönleriyle endüstriyel tarıma evrilmesi noktasında elinden geleni ardına koymayan bir iktidardır. Uluslararası tekellerin kontrolünde gelişen tarımı endüstriyelleştirme stratejisinden fındık da payına düşeni almış ve de almaya devam etmiştir.

AKP’nin 2002’de iktidara gelişinden sonra fındıkta yaptığı ilk icraat, sektörün en önemli piyasa düzenleyici aktörü olan Fiskobirlik’i devre dışı bırakarak olmuştur. Kamu adına alımları durdurmaya çalışmış ve ardından da piyasayı yerli yabancı şirketlerin, ihracatçı tüccarların inisiyatifine terk etmiştir. Ve 2009 yılında “Yeni Fındık Stratejisi” adıyla yeni bir saldırı başlatmıştır.

“Yeni Fındık Stratejisi” ile hedeflenen şunlardır;

“- Fındık dikim alanları 462 bin hektardan 406 bin hektara indirilecek.

– …Destekleme alımları yerine alan bazlı destekleme uygulanacak…

– Ruhsatı olmayan alanlarda fındık üreten çiftçilere fındıkları sökme şartı ile dekor başına 150 bin lira söküm desteği, 150 lira da alternatif ürün desteği olmak üzere iki yılda dekara toplam 600 lira ödeme yapılacak.

Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) veya herhangi bir kuruluş devlet adına fındık alımı yapmayacak.

– Devlet fındık fiyatı açıklamayacak, fiyat serbest piyasada belirlenecek.

Tarım Bakanı Mehdi Eker ve Müsteşarı Vedat Mir Mahmutoğulları o günlerde televizyon televizyon gezip fındık yerine alternatif ürünlerin nasıl para kazandıracağını anlatıyordu. Yani çiftçiyi fındık bahçelerini sökmeye ikna etmeye çalışıyorlardı. Kimse inanmadı.” (Üretme Tüket. İthalat-Siyaset-Rant Kıskacında Tarım, Sia Kitap, Ali Ekber Yıldırım)

Köylüler fındık bahçelerini söküp “alternatif” ürünlere yönelmemiş olsa bile 2009 yılında Tarım Bakanlığı tarafından hayata geçirilmek istenen proje, bugün birçok yönüyle uygulanmaktadır.

 

Fındığın fiyatını Ferrero gibi uluslararası şirketler belirliyor

Devlet her yıl fındık fiyatını açıklamaya devam etse de bu göstermelik oluyor, gerçek fiyat ise “serbest piyasa”da Ferrero gibi uluslararası şirketler ve ihracatçı tüccarlar tarafından belirleniyor. Bu, serbest piyasa denilen şey; bir yanda fındığı zamanında satamadığında aç kalacak köylünün, diğer yanda milyar dolarlık bütçesiyle tarım-gıda tekellerinin “eşit” olduğu yerdir. 1938’de 2006’ya kadar fındık piyasasını düzenleyen Fiskobirlik’in AKP eliyle piyasa dışına çıkarılması TMO’nun faal olarak piyasayı regüle edici alımlar yapmaması; Tarım Bakanlığı’nın uluslararası tekeller karşısında savunmasız olan köylülere/küçük üreticilere sübvansiyon sağlamaması küçük üreticileri şirketler ve tüccar karşısında güçsüz bırakmıştır.

Geçen yıl köylüler fındıkta, üretim devamlılığı ve maliyetin karşılanabilir olması için taban fiyatın en az 70 lira olması gerektiğini söylemişti. AKP ise köylülerin talebini yok sayarak fındık alım fiyatını 54 lira olarak açıklamıştı.

Bizzat Erdoğan tarafından fındığın 54 liradan alınacağı açıklanmış olsa da dünya ve Türkiye fındık pazarının bir numaralı aktörü İtalyan çikolata devi Ferrero, fındığı kendi belirleyeceği fiyattan, 48 liraya alacağını duyurmuş ve kısa süre içinde (Toprak Mahsulleri Ofisi-TMO-yeterli alımı yapmadığı için) serbest piyasada fındığın kilosu 43 liraya kadar düşmüştü. Karadeniz köylüsü zarar ederken Ferrero gibi büyük gıda tekelleri ve ihracatçı tüccarlar kârlarına kâr katmıştır.

 Köylü, kendi bahçesinde mevsimlik işçi haline getiriyor

Köylü “serbest piyasa”da ürettikçe yoksullaşırken, bir avuç emperyalist şirket ve komprador tüccar sınıfı zenginleştikçe zenginleşmiştir. Yüzbinlerce köylü (ve mevsimlik işçi) karın tokluğuna çalışmaya mahkum edilirken İtalyan devi Ferrero bölgede her yıl biraz daha güçlenerek tekelleşmiştir. “Karadeniz Fındık ve Mamulleri İhracatçıları Birliği’nin (KFMİB) verilerine göre fındık üretiminde 2022 yılının ihracat birincisi Ferrero oldu. 2022-2023 sezonunun ilk 4 aylık rakamına göre 130 bin 606 fındık satışından 742 milyon 10 bin 366 dolar elde edildi.” (Özgü Güneş, Birgün, 20.06.23)

Sadece yerli ve yabancı şirketlerin ve tüccarların fındıktan para kazandığı bu çarkın kırılması için köylünün tüm ürünü hasat başlar başlamaz Tarım Bakanlığı tarafından alınmalıdır. (Çiftçi sendikaları, köy dernekleri, üretici tarım kooperatifleri, ziraat mühendisleri Odalarının (ZMO) eşit demokratik katılımcı bir şekilde belirleyeceği fiyatla fındık alımı yapılmıştı.)

Fındık üreticilerinin yaşadığı sorunların çözülmesi için tarım-gıda tekellerinin oyunun kuralını belirlediği “serbest piyasa” uygulamasına son verilmeli ve Ferrero gibi şirketlerin ayrı fiyat açıklamasına ve alım yapmasına izin verilmemelidir.

Tarımsal girdiler tüm yönleriyle ithalata bağımlı olduğu için kırda yaşanan her bir dalgalanma üretici maliyetini artırıyor. Küçük üreticilerin maliyet yükü altında ezilmemesi için üretim girdi kalemleri Tarım Bakanlığı tarafından temin edilmeli ve girdi deştiği (mazot, gübre, zirai ilaç, elektrik, bedelsiz kredi vs.) verilmelidir.

Türkiye’deki fındık bahçelerinin dekar bazlı üretim verimliliği diğer ülkelerin ortalamasının çok altında olduğu için fındık bahçelerinin köylülere ekstra yük olmayacağı bir biçimde yenilenmesi gerekmektedir.

Ferrero ve onun gibi çokuluslu şirketler bölgede sözleşmeli üretim yapıyor. Köylüyü kendi bahçesinde uluslararası tekellerin ve tüccarın mevsimlik işçisi haline getiren sözleşmeli üretime son verilmelidir. Sadece Ferrero 10 yılda “model bahçe projesi”, “iyi tarım” adı altında 100 bin hektarlık alanda 50 bin çiftçiyle sözleşmeli üretim yapmakta ve Ferrero sözleşmeli üretimde amacının 200 bin hektara ulaşmak olduğunu açıkladı…

Fındıkça çözüm bekleyen bir sorun da mevsimlik tarım işçiliği ve çocuk işçi sorunudur. Her yıl onbinlerce mevsimlik tarım işçisi, fındık (ve çay) bahçelerinde çalışmak için bölgeye geliyor.

Fındık hasadı başlarken çözülmesi gereken sorunlardan biri de mevsimlik tarım işçilerinin aileleriyle birlikte insani olmayan şartlarda çalışması ve “barınması” sorunudur. İşçiler barınma sorununu kendi imkanlarıyla yapmaya çalıştığı derme çatma, baraka-çadır gibi şeylerle çözmeye çalışıyor. Karadeniz Bölgesi, Türkiye’nin en fazla yağış alan yeridir. İklim krizinin sonuçlarından biri olan ani ve aşırı yağışlar bu bölgede sık sık sel taşkınlarına neden olmaktadır.

Sel nedeniyle köyde, kasabada, şehirde yaşayanların dahi can ve mal güvenliği yokken, derme çatma barakalarda yaşamak zorunda bırakılan tarım işçileri açısından durum daha kötüdür.

Her hasat dönemi binlerce tarım işçisinin aileleriyle bölgeye geldiği bilinmektedir. Ordu, Giresun, Samsun, Sakarya gibi fındık üretiminin yoğun olduğu illere tarım işçileri için asgari yaşam standartlarını karşılayan içinde banyonun, mutfağın, tuvaletin, elektriğin, ulaşımın, sağlık ocağının, çocuk kreşinin olduğu yaşam alanları Tarım Bakanlığı ve Çalışma Bakanlığı tarafından oluşturulmalıdır.

Fındık üreticilerinin büyük çoğunluğu küçük aile üreticileri olduğundan bu yaşam alanlarını oluşturmak onların gücünü aşmaktadır. Bu nedenle mevsimlik işçilerinin (her bölgede) barınma sorununu çözme yükümlülüğü Tarım ve Çalışma Bakanlıklarındadır.

Mevsimlik tarım işçilerinin büyük bir kısmını Kürt ve göçmen işçiler oluşturmaktadır. Son yıllarda mülteci düşmanlığı eşliğinde körüklenen milliyetçi-şovenizm dalgası nedeniyle tarım işçileri etnik kimliklerinden kaynaklı saldırılara uğramaktadır. Bu acil çözülmesi gereken ve halkı içten içe zehirleyen bir sorundur. Unutulmamalı ki halk yığınları arasında uzlaşmaz çelişki yoktur. Karadenizli çiftçinin emeğinin alınterini sömüren emperyalist tekeller mevsimlik tarım işçilerinin emeğini sömürürken üreticilerin, işçilerin etnik kimliğine bakmıyor.

Onun için tek bir geçer akçe vardır, sermaye birikimi sağlamak. Kapitalist-emperyalist sermaye birikim rejiminin üretim-bölüşüm ilişki yasası devam ettiği sürece tarımsal üretim alanında var olan bu ve benzeri sorunlar küçük aile üreticilerinin aleyhine bir şekilde katlanarak artmaya devam edecektir.

Bu sorunların temel çözümü DHD’de olsa da bugün varolan bu sorunlar kendiliğindenci bir biçimde çözülmeyecektir. Başta bu sorunu yaşayan köylüler kendi özörgütlülüklerini demokratik katılımcı bir şekilde oluşturarak üretimden gelen güçlerini işçi ve tüm ezilen halk sınıflarıyla birlikte/birleşerek emperyalist rejime ve onun her tür uzantısına karşı mücadele ederek sağlayabilir, bu şekilde sömürü dişlisi kırılabilir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu