MakalelerPusula

Kriz anlarında yolunu ve yönünü kaybetmemek…

Lenin, “Tartışmalı sorunlar” başlığı altında öne çıkan “Tasfiyecilik sorunu”nu, yaşanmakta olunan zamanın en önemli ve esaslı sorunu olarak ortaya koyar ve bu sorun temelinde sınıf bilinçli işçilerin nasıl bir tutum takınması gerektiğine ilişkin şunları dile getirir; “… Bu sorunun girdisini çıktısını tanımadıkça, bu konuda kesin bir fikir edinmedikçe, sınıf bilinçli bir işçi olunamaz. Kendi partisinin kaderini bağımsızca belirlemek isteyen işçi, ilk bakışta tam anlaşılır olmasa da polemikten kaçamaz, aksine ciddiyetle gerçeği bulmaya çalışır ve bulur da.

 

Ama gerçeği nasıl bulmalı? Birbiriyle çelişen görüşler ve iddialar arasında insan yönünü nasıl bulmalı?

 

Aklı başında her insan, herhangi bir mesele hakkında hararetli bir mücadele olduğunda, gerçeği saptamak için tartışan tarafların açıklamalarıyla asla yetinemeyeceğini, bilakis olguları ve belgeleri bizzat gözden geçirmek ve tanık ifadelerini mevcut olup olmadığını ve ifadelerin güvenilir olup olmadığını bizzat araştırmak zorunda olduğunu anlar.

 

Bunun her zaman kolay olmadığına kuşku yok. Bulduğunu, duyduğunu, hakkında en çok gürültü koparılanı ve benzeri şeyleri gerçek olarak kabul etmek çok daha ‘kolay’dır. Ancak bununla yetinen insanlara ‘düşüncesiz’  ve hafif denir ve kimse onları ciddiye almaz. Belirli bir bağımsız çalışma olmadan hiçbir ciddi sorundan gerçek bulunamaz ve bu çalışmadan kaçan kişi gerçeği bulma olanağını kendi kendisinin elinden alır.” (Lenin, Seçme Eserler Cilt: 4, y: 132-133)

 

Lenin’in dile getirmiş olduğu ve işçilere seslenerek ısrarla üzerinde durduğu yöntem sorunun ya da sorunların niteliği ne olursa olsun, ister basit ister iç içe geçmiş karmaşık sorunlar şeklinde ortaya çıksın, doğru bir şekilde tespit etmek ve buna paralel de gerçek anlamda çözüm iradesine, gücüne ve dinamiklerine hayat verebilmek ancak Lenin’in işaret ettiği düşünce ve pratik yönelimle mümkündür.

 

Bugün içinde bulunduğumuz ve ciddi bir yapı krizine dönüşmüş olan genel durumumuza bakıldığında iyi bir görünüm söz konusu değildir. İç içe geçmiş, çözümsüzlük zemininde ağırlaşmaya terk edilmiş, kökleri derinlerde olan ve bir bütün yapının bünyesine sirayet etmiş ya da ettirilmiş sorunlarla karşı karşıyayız. Bu noktaya nasıl gelindiği konusu başlı başına bir tartışma konusudur. Ama şunun da açıklıkla ifade edilmesi gerekir; bu tablo yani sorunlu gerçeklik aslında mevcut niteliğin düzeyini ortaya koymaktadır. Çünkü sorunların yön verdiği ve egemen olduğu zamanlar yaşanmaktadır. Oysa her şeye rağmen aslolan çözüme dair iradenin, çabanın, özverinin ve samimiyetin ortaya konulmasıdır.

 

Kısaca belirtmek gerekirse sorunlar ve süreç doğru bir yöntemle ele alınarak tanımlanamadı ve soruların çözülebilmesi için gereken duyarlılık ve sorumluluk temelinde her şeyden ve herkesten önce yapının birliğini ve bütünlüğünü meşru zeminde koruma ve her ne pahasına olursa olsun bu önceliğe hayat verebilme çabası, özverisi ve kararlığı gösterilemedi. Çözüm iradesinin egemen kılınacağı ortam ve dinamikler yaratılmadı. Aksine çözüm üretebilme sorumluluğu ve duyarlılığı hızla zayıfladı. Çelikten disiplinin gerektirdiği ilkeli tutum, sorunları ağırlaştıran ve zamana yayarak süreklileştiren dar yaklaşımların gölgesi altında zaafa uğradı. En kolay olana, dağılmaya parçalanmaya meyledildi. Subjektif yaklaşımlar sonucu çelişkiler büyütüldü, keskinleştirildi ve andaki yaşamsal sorumluluktan hızla uzaklaşıldı. Bu çerçevede olumsuz ya da yanlış olanak nitelendirilebilecek birçok yaklaşımdan söz edilebilir.

 

Şu anda bütün dinamiklerin sorması gereken soru şu olmalıdır: Bizler, Lenin’in işçilere seslenerek işaret etmiş olduğu yöntemin yani düşünce ve eyle çizgisinin neresindeyiz? Veya kendi tutumunun “doğru”luğunda ısrar edenlere; iyi ve bu düşünce ve pratik gerçeklik yapıyı güçlendiren, birliğini koruyan, sorunlarına çözüm üreten, zor zamanlarda yoldaşlık bağlarını pekiştiren ve içtenlikli güven olgusuna hayat veren özelliklerde ve niteliklerde mi yoksa tam tersi bir tablonun oluşmasına hizmet eder niteliklerde mi? diye sorulması gerekir.

 

Sorunları ve süreçlerine asgari düzeyde de olsa vakıf olunmadan çözümler üretebilmek zordur. Sorunları kavramadan ve niteliğini doğru bir şekilde ortaya koymadan “çözüm” adına atılacak her adım yeni sorunlara kapı aralar. Gerçeği öğrenmek yaşamsaldır, özellikle de sorunlardan oluşmuş kriz zamanlarında. Bunun için de darlaşmış subjektif yaklaşımlardan uzaklaşıp olguları ve sürece daha başka bir gözle yani yapıcı tutuma hayat verecek bir sorumlulukla bakılabilmelidir. Lenin’in belirttiği gibi “düşüncesiz” ve “hafif” insanlar değilsek, zaten andaki duruşumuzla tarihsel sorumluluğumuzu yansıtan ciddiyeti en içtenlikli biçimde sergilemiş oluruz. Aksi takdirde büroları işgal etmek gibi hedefi bulanıklaşmış, yönü ve yolu belirsizleşmiş “düşüncesiz”ce ve aynı zamanda devrimci özü gölgelenmiş fiillerle yıkımlara yol açılmış olur.

 

Aslolan gerçeği öğrenmek, kavramak ve bunun üzerinden sorumluluk bilincini kuşanarak sorunları yapıcı temelde çözümler üretecek düşünce ve eylem çizgisini şekillendirmek ve asıl amaca giden yönü tayin ederek birlik ruhunu güçlendirecek yolu açabilmektir. Devrimci tutum bunu gerektirir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu