Güncel

AYHAN ÇARKIN HANGİ ÇARKIN DİŞLİSİ?

Yüz binlerin hınça hınç doldurduğu İstanbul Newroz’undan yansıyan küçük bir görüntü olarak karşımıza çıktı ilkin. Zalim Dehak’a karşı isyan ateşini dağlayanların ele ele verdiği, yürek yüreğe durduğu, direnişin ve zaferin bayramını yaptığı o gün o da varmış. Sırıtan, aykırı bir görüntüydü onunki. O gün Kawaların günüydü oysa Dehakların değil. O ise bunun farkındaymışçasına bağırıyordu; “Benim ben, bildiğiniz eski özel harekâtçı Ayhan Çarkın. Bu devlet bizi kullanıp attı.” Yaşamımızda yer edindiğinden ve derin paylaşımlarımızın olduğundan ne kadar da emin değil mi? Benim ben, bildiğiniz Ayhan Çarkın! Devrimcileri, ilericileri, yurtseverleri öldürmek, katletmek, yok etmekle mükellef kılınmış böyle lanetli bir mesleğin yaşamımızın tam da orta yerini işgal ettiğini nasıl da kanıksamış. Bunun, Çarkın’ın pişmanlık, günah çıkarma seanslarının ilki olacağını ise kısa süre içinde anlayacaktık. Bir anda gazetelerin, televizyonların ilgi odağı haline gelen ve tam da bunu istiyormuş gibi davranan Çarkın; karıştığı katliamları sıralamaya başladı; Tuzla, Perpa, Çifte Havuzlar, Bahçelievler…

Hayatını devletine adayan, buna rağmen bir paçavra gibi atılmasına içerleyen, kırılmış eski bir Özel Harekâtçı profilinin zihinlerimizde oluşmasını istiyor Çarkın. Artık her şey geçmişte kalmıştı! Hesap vermesi gereken de yalnızca kendisi değildi. Kaldı ki birçok operasyonda emirlere rağmen düşmanlarına karşı iyi yürekli davranmış, kimi zaman da kendi meslektaşlarını kurşunlamıştı. Çarkın, CNN Türk’te Cüneyt Özdemir’in, “Sizin katıldığınız operasyonlarda yargısız infaz yapıldı mı?” sorusunu; “Yapıldı. Bu kan aktıysa devletin elinden aktı. Devletten habersiz kimse kan akıtabilir mi?” sözleri ile yanıtlasa da hesabı üstlerine kesmenin peşinde. İbrahim Şahin, Mehmet Ağar, Mehmet Eymür hepsiyle hesaplaşmak istiyor Çarkın, asıl derdi onlarla. Söylediklerinin, gerçekte yaptıklarının yanında sözü bile edilmeyeceğinden emin olabiliriz. Kendisine zorla yaptırılmış edasıyla anlattığı tüm bu icraatların, onun gibi devleti adına tetikçilik yapmakla yükümlü olanlar için birer onur olduğunu biliyoruz. Evinin en görünür yerine yerleştirdiği 350’yi aşkın başarı madalyası da bunu gösteriyor zaten.

Çarkın, kurşuna dizdiği-katlettiği, işkence yaptığı insanlar adına pişmanmış gibi bir havaya bürünse de, öylesine doğal hali ve sanki basit birer iş görmüş tavrı bunu yeterince yalanlıyor. “İlk olayım TİKKO operasyonuydu. Oradakiler infaz edildi” sözleriyle unutamadığı “ilk göz ağrısını” nasıl da heyecanlı, gizliden gizliye övünerek anlatıyor.

7 Ekim 1988’de Adapazarı’nda gelen kırmızı renkli aracın içinde bulunan İsmail Hakkı Adalı, Kemal Soğukpınar, Fevzi Yalçın, Reha Şen’in bedenleri 300 kurşunla delik deşik edilmişti Tuzla’da. 12 Eylül’den sonra yargısız infazların ilkiydi yaşanan. Çarkın’ın efendileri güpegündüz cinayet işlemekten çekinmemişlerdi.

Tuzla’da toprağa düşenler, bu dünyanın seçkin birkaç üyesidir yalnızca. Onları yok etmekte öyle kolay değil hatta imkansızdır. Çarkın, benzerleri ve efendilerinin hiçbir zaman anlayamayacağı tam da budur.

Çarkın, bu itiraf histerisine tutulduğu sırada basılmamış bir kitap için bir yayınevi basılıyor, onlarca gazeteci yaptığı bir haberden dolayı zindanlarda volta atıyordu. Çarkın’a yapılan bu özel muamele sizin de dikkatinizi çekmedi mi? Devletinin işlediği cinayetleri, katliamları ve infazları büyük bir “cüretle” dünyaya ilan eden Çarkın’a nedense kimse dokunmadı! Gözaltına alındıysa da hemen bırakıldı. Yoksa efendileri, son dönemlerde sıklıkla yaptıkları gibi işledikleri suçları ortaya döküp, ne kadar temizlendiklerine bizi inandırmaya mı çalışıyor? Çarkın’a da giderayak, bu vesileyle de olsa bir kez daha devletine hizmet etme görevi mi verildi? Çarkın’ın bu “şaşırtıcı” demeçleri bu yüzden bir anda ortaya çıkmış olmasın?

Oysa biz ne Çarkın’ın acınası haline şaşırdık ne de itiraflarına! Çünkü biz, Çarkın’ın çarkın küçük, basit ve kanlı bir dişlisi olduğunu biliyoruz! Biz, Çarkın’ı ve suç ortaklarını yaratanı bildiğimizden eminiz! Çarkın’ın içinde debelendiği bu bataklık kurutulmadıkça, onun gibiler de yok olmayacak. Kendine, yığınların emeği üzerinden bir imparatorluk kuranların kapısında bekleyen zavallı bir bekçi köpeğidir Çarkın gibiler. Bu imparatorluk ki; duvarlarının harçları emekçilerin alınteri ile yoğrulur; ustaları vahşette mahirdir ve öylesine yüksektir ki her daim karanlık içindedir. Duvarların dışında ise tabiatın bin bir renginden oluşan iklimde nefes alıp veren ve bu dünyanın tam ortasında yükselen bu zulüm abidesine diş bileyen milyonlarca insan yaşamakta! Çarkın’la birlikte tüm insanlığı kurtaracak olanlar da buradakilerdir; İşçiler, emekçiler, ezilenler ve onların öcüleri devrimciler, komünistler.

Bu zulüm kalesinin duvarlarında ilk gediği açanlar, ışığın efendileri!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu