GüncelMakaleler

DENGÊ AZADÎ | TC’nin İşgal ve Katliamları Sürüyor

Dolaysıyla AKP gidince tüm bu anti-demokratik saldırgan politikaların yok olacağı ya da azalacağı düşüncesi yanılgıdır.

TC devletinin Kürt halkına dönük saldırıları çok yönlü ve kapsamlı olarak devam ediyor. Gerillanın Zap’ta sergilemiş olduğu direniş, TC’nin sadece kısa süreli planlarını bozdu. Çünkü TC’nin bir bütün olarak Kürt coğrafyasına dönük saldırıları sürüyor. Rojava’da işgal edilen bölgelere yeni bölgeler ekleme çabası devam ediyor. Bunun için R.T.Erdoğan Tahran’da, Soçi’de suç ortaklarıyla görüşmeler yapıyor.

Elbette ki her emperyalist gücün ve bölgedeki gerici devletlerin çıkarlarının söz konusu olduğu bir alanda uzlaşma kadar çelişki ve çatışmalar da söz konusu olur. Dolayısıyla her şey TC’nin kirli kalemşörlerinin işaret ettiği istikamette gitmiyor. Harita üzerinde yapılan planlar hayatın gerçekleriyle çatışıyor. Rojava halkının gücünü hesaba katmayıp her şeyin Tahran’da, Soçi’de, Ankara’da belirleneceğini düşünenler bugün değilse ama yarın mutlaka tarihin tokadını yiyeceklerdir.

Emperyalistlerle bölgedeki gerici devletler ve halkların çıkarları asla uyuşmaz. Dolayısıyla Kürt halkının gerçek dostları-müttefikleri bölge halklarıdır. Rojava’nın geleceği başta Arap halkı olmak üzere bölgenin diğer halklarıyla kurulacak kardeşlik köprüsünden geçer. Bugüne kadar ortaya konan bu yönlü emekler istenilen sonucu vermese de yürünmesi gereken tek doğru yol budur.

Ezilenlerle ezenler arasında süren mücadelede, ezenler arasında var olan çelişkilerden yararlanmak, ezilen halkların lehine kazanımlar elde etmek politikası yanlış değil, doğrudur. Burada temel sorun, esas olarak özgücüne dayanmak ve bağımsız bir tutum sergilemektir. Tüm yetersizliklerine rağmen Rojava halkının öncü gücü, bugüne kadar güçler dengesinin hesaba katan bir politikayla ilerlemeye çalıştı. Ama gelinen aşamada Rojava halkı için tehlike büyük, kazanımlar tehdit altında. TC, bir bütün olarak Kuzeydoğu Suriye Özerk Yönetimi’ni ortadan kaldırmaya çalışıyor.

Rusya, özerk yönetimin birtakım kırıntılar karşılığında Suriye yönetimiyle anlaşması için TC’nin saldırılarına göz yumuyor. Yani Emevi camisinde çeteleriyle birlikte namaz kılmayı düşünen R.T.Erdoğan’ı Şam’da Esat’la buluşturmaya çalışıyor. Ve son Soçi görüşmesinde ortaya çıkan sonuçlara baktığımızda, Rus emperyalistleri TC devletini bu çizgiye yöneltmişlerdir. Tüm bu gelişmelere karşın ABD’nin tutumunu anlamak için TC’nin genel saldırılarına karşı izlemiş olduğu sessizlik politikasına bakmak yeterlidir.

ABD için bugün asıl olan işgal ettikleri bölgedeki petrolün güvenliğidir. Rus emperyalistlerin, İran devletinin bölgedeki etki alanlarının daha da genişlemesini önlemedir. Yani emperyalist tekellerin çıkarlarıdır. Rojava Özerk Yönetimi’nin yok edilmeye çalışılan kazanımları değildir. Kaldı ki, NATO müttefiki olan TC devletini de kolayca hedef almazlar. TC devletinin Kuzeydoğu Suriye topraklarına müdahalesinin ABD ve Rus emperyalistlerinin müsaadesiyle sınırlı olduğunu biliyorlar.

Efrin başta olmak üzere diğer tüm işgal bölgelerine TC, bu izin kartıyla girdi. Bu izin kartıyla SİHA’larıyla Kürt halkının evlatlarına suikastlar düzenliyor, korku mikrobunu bir bütün olarak Kürdistan coğrafyasına yaymak için çocukları dahi katlediyor. Rojava halkı şahsında bölge halklarının özgür- bağımsız yaşama umudunu kırmaya çalışıyor.

 Proleter bakış açısı yol göstericimizdir

Bu kirli amacını gerçeğe dönüştürmek için beslediği çeteleri tehdit unsuru olarak kullanıyor. Kürt halkına karşı savaşta bu güçleri kullandı, “sınır güvenliği” yalanı altında işgal ettiği bölgelere bu güçleri yerleştiriyor. Olası Ankara-Şam görüşmelerinde bu güçler adına masada pazarlık yapacaktır.

Şüphesiz tüm bunları bir devlet politikası olduğu gerçekliğiyle ele almak lazım. Ermeni ve Kürt halkına, diğer azınlık milliyetlere, Sünni-İslam dışındaki dinlere, inanç gruplarına baskılar, soykırımlar TC’nin kuruluş öncesi ve sonrasına dayanmaktadır. AKP tek vatan, tek millet, tek devlet ırkçı politikalarının sürdürücüsüdür.

Egemen ulus ırkçılığında ise AKP ile MHP arasında özde bir fark yoktur. Diğer burjuva partileri de ideolojik olarak aynı bataklıktan besleniyorlar. AKP iktidarının devrimcilere, komünistlere, Kürt halkına karşı izlemiş olduğu saldırgan politika, bu burjuva partiler tarafından da desteklenmektedir. Bir bütün olarak Kürt coğrafyasına dönük saldırılara karşı bu partiler AKP iktidarının yanındadır.

Dolaysıyla AKP gidince tüm bu anti-demokratik saldırgan politikaların yok olacağı ya da azalacağı düşüncesi yanılgıdır. AKP’nin bu karşı devrimci faaliyeti, onun halk düşmanlığı, devrim düşmanlığı kimliğinin sonucudur. Burada sözünü ettiğimiz sınıfsal çıkarlardır. Hiç kuşkusuz egemen sınıfların bir kliğinin çıkarlarını temsil eden bir parti iktidarda kalmak için yeri gelince katliamlara girişir, yeri gelince “demokrasi ve özgürlüklere” dair her türlü yalana başvurur. Yakın tarih bakımından AKP buna bir örnektir.

Emperyalistlerin, TC’nin, İsrail siyonizminin bölge halklarına dönük saldırılarının arttığı bir süreçten geçiyoruz. Bu saldırılara karşı ilerici-devrimci güçlerin mücadelesi oldukça yetersiz ve geridir. Bunun başlıca nedeni, devrimci ve komünist güçlerin kitlelerle olan bağının zayıflığıdır.

Dolaysıyla saldırı ve işgallere, yoksulluk ve sefalete karşı dipten gelen dalgalar ya gerici kanallara akmakta ya da kendiliğinden sönümlenmektedir. Bu da kitleleri umutsuzluğa, çareyi yeniden sistem içinde aramaya sevk etmektedir.

Oysa nesnel koşullar anti-emperyalist bir mücadelenin geliştirilmesi için imkanlar sunmaktadır. Bu imkanlardan yararlanma görevi karşımızda durmaktadır. Emperyalizme, faşizme, her türden gericiliğe karşı mücadelede kararlı-istikrarlı bir çizgi izlemek geleceği kazanmanın en büyük güvencesidir. Çünkü asıl olan çizginin doğruluğudur. Doğru çizgi ve buna uygun olarak geliştirilecek mücadele taktikleri, ittifaklar yığınları devrimci seçenekle buluşturur.

Bunun için proleter bakış açısı tüm adımlarımızın yol göstericisi-ışığı olmalıdır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu