GüncelMakaleler

DENGÊ AZADÎ | Fincancı’nın Tutuklanması, “Kürde Dokunan Yanar” Mesajıdır

"Dönem dönem kimyasal kullanan faşist TC devleti, bu kez ard arda kimyasal silah kullanarak onlarca gerillanın yaşamını yitirmesine sebep olmuştur. Ezme ve sindirme saldırıları ile işlediği savaş suçunun yüksek sesle konuşulmasını engellemek, söyleyeni-konuşanı anında gözaltı ile susturmak istemektedir."

Türk hakim sınıfları hemen her alanda büyük bir sıkışma hali yaşıyor. Ekonomik ve siyasi kriz derinleştikçe devlet daha fazla saldırganlaşıyor. Bir yandan işçi ve emekçilerin her türlü hak arama mücadelesini yasaklar, her eyleme azgınca saldırırken diğer taraftan Kürt ulusal özgürlük hareketine karşı sınır ötesi saldırılara girişiyorlar.

Ancak tüm bunlar, AKP-MHP faşist blokunun krizi atlatmasına yetmiyor. Her şeye rağmen işçi sınıfı ve ezilenler, sokağa çıkmaya devam ediyor. Diğer yandan Irak Kürdistanı’nda Zap, Metina ve Avaşin’de Kürt hareketine yönelik saldırıları aralıksız sürdüren hakim sınıflar, buradan da bir türlü istediği sonucu alamadı. Gerillanın direnişi ve kesintisiz eylemleriyle sıkışan TC, çareyi kimyasal silah kullanmakta aramaya başladı. TC karakterine uygun bir şekilde savaşı her türlü kuralın ve hukukun dışında yürütüyor. Ancak yine de istediğini alamıyor.

TC’nin kimyasal silah kullandığına yönelik görüntülerin kamuoyuna duyurulması Türk hakim sınıflarının bir yandan işlediği savaş suçunu diğer yandan buna neden olan çaresizliğini gözler önüne seren bir tabloyu açığa çıkardı. Bunun üzerine hızlıca harekete geçen egemenler, ilk olarak yurtsever basını hedef aldı. Mezopotamya Haber Ajansı’na yönelik işkenceli, TV kameralarıyla şov eşliğinde düzenlenen gözaltı operasyonu, bir yandan kimyasal kullanımıyla ilgili gerçeklerin duyulmasını engellemek diğer yandan geniş kesimlere de gözdağı vermek amaçlanıyordu.

Şebnem Korur Fincancı’nın gözaltına alınarak tutuklanması egemen sınıfların bu yöneliminin bir parçası olarak gündeme getirildi. AKP-MHP iktidarı böylelikle bir taşla iki kuş vurma hesabı yaptı. Bir yandan yurtsever basını susturacak diğer yandan Fincancı üzerinden gerek halka, ilerici, demokratlara bir mesaj verecekti. Nitekim seçilen adres de uzunca bir süredir AKP-MHP iktidarını rahatsız etmekteydi. Pandemi boyunca süreci, yalan ve manipülasyon üzerinden yöneten iktidarın bu gerçeği deşifre eden kurumlardan biri de TTB olmuştu. Bundan dolayı doğrudan isim vererek defalarca Bahçeli ve Erdoğan, Fincancı’nın ve TTB’nin ismini vererek hedef tahtasına oturtmuş, kapatılmasına yönelik çağrılarda bulunmuşlardı.

Pandemi sonrası neredeyse çökme noktasına gelen sağlık sistemine dair eleştirilerini dile getiren, hakları için sokağa dökülen sağlık emekçileri hedef alınmış, R.T.Erdoğan tarafından “giderlerse gitsinler” sözleriyle kendilerine “yol” gösterilmişti.

Hatırlanacağı üzere AKP’nin küçük ortağı MHP Mart ayında Tıp Bayramı’nda çıkan tartışmalar üzerine “Eğer bu ülkeden gitmesi gereken birileri varsa o da TTB’nin yönetimine çöreklenmiş bir avuç bölücü ve Türkiye karşıtıdır. Haydi buyursunlar. Gidişleri olsun da gelişleri olmasın” açıklamasıyla TTB’yi hedef göstermişti. Temmuz başlarında ise Kardiyoloji Uzmanı Ekrem Karakaya’nın katledilmesinin ardından TTB’nin çağrısı ile Türkiye’nin dört bir yanında hekimler ve sağlık emekçileri kitlesel bir şekilde sokağa çıkmıştı.

Emek ve meslek odaları hedefte!

TTB sadece sağlık alanında değil Gezi İsyanı gibi pek çok toplumsal meselede de devletin şiddetinin karşısında olduğunu ortaya koymuştur. Nihayetinde sağlık emekçilerinin meslek örgütü olan TTB, tıp yeminlerine uygun hareket ederek devletin, polisin “orantısız güç” kullanımına, şiddetine karşı bir duruş sergilemiş, eleştirilerini dile getirmekten sakınmamıştır.

Fincancı’nın kimyasal silah kullanımına yönelik bir bilim insanı, akademisyen ve aydın olarak ortaya koyduğu tutarlı duruş AKP-MHP blokunu bir kez çileden çıkardı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, “PKK’ye yönelik yürütülen askeri operasyonlarda kimyasal silah kullanıldığı iddialarının tarafsız heyetlerce soruşturulması gerektiğini” ifade eden Şebnem Korur Fincancı hakkında “terör örgütü propagandası yapmak” ve “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, devletin kurum ve organlarını aşağılama” iddiasıyla soruşturma başlattı.

Kabine toplantısının ardından açıklama yapan R.T.Erdoğan TTB Başkanı Fincancı üzerinden TTB’yi hedef gösterdi. “TTB Başkanı’yla ilgili yargı harekete geçmiştir. Gerekirse yasal düzenlemeyle bu ismin değişmesini sağlayacağız. Böyle bir şahsın adı Türk’le başlayan kurumun başında olmasını milletimizin tüm fertlerini rahatsız ettiğine inanıyorum” dedi.

“Kimyasal etkisi olabilir. Sinir sistemini etkileyen o istemsiz hareketler nedeniyle bunun araştırılması gerekir” sözlerini sarfeden Fincancı, “araştırılsın” diyerek TC’nin kimyasal kullandığına dair sadece bir işaret vermiş olması dahi devletin adeta suçüstü yakalanma telaşına girmesine neden oldu ve Fincancı jet hızıyla tutuklandı.

Kamuoyunda ve uluslararası arenada tanınan, saygın bir bilim insanı olarak Fincancı’nın sözleri devlet tarafından “Kürde dokunan yanar” refleksi ile karşılandı ve harekete geçildi. Açık ki bunu en başından not etmek gerekiyor.

Şebnem Korur Fincancı daha önce de 2015 döneminde Kürt basınına dönük saldırılar sırasında Özgür Gündem gazetesi nöbetçi yayın yönetmeni olarak dayanışmadan öte bir rol oynamış ve tutuklanmıştı.

Gezi İsyanı döneminde TMMOB ve TTB ardından Barolar Birliği, AKP-MHP iktidarının hedefi olmuş, barolara dair çıkarılan yasa ile yandaş barolar kurulmuş ancak istenilen sonuç alınamamıştı. Uzun zamandır AKP’nin muhalif tüm kesimlere dönük saldırılarına karşı emek ve meslek odalarının aldığı tutuma karşı bir rahatsızlık içinde olan iktidar, saldırılarına her gün yenilerine eklemekteydi.

 Kürtleri tecrit etme politikası

Baştan ifade ettiğimiz gibi bugün Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanmasında, “Kürde dokunan yanar” refleksi ile hareket edilmiş, süreç jet hızıyla soruşturma, gözaltı ve tutuklama ile üstelik yaratılan ciddi kamuoyuna rağmen sonuçlanmıştır.

Ciddi ekonomik ve siyasi kriz içinde olan AKP-MHP iktidarı, milliyetçi kitlede eskisi gibi karşılık bulamasa da savaş ve işgal silahını en üçlü biçimde devreye sokmuş, devletin Rojava’ya yönelik işgal muradını da içeren saldırıları hem Türkiye hem de T. Kürdistanı coğrafyasında hem de “sınır ötesi”nde yoğunlaştırmıştır. Seçim sürecine giren AKP-MHP, gerek burjuva muhalefet gerekse de devrimci, yurtsever güçlere, muhalefetin hiçbir sesine tahammül göstermemekte, başta tutsaklara dair her türlü eyleme azgın polis şiddeti ile saldırmaktadır.

Kürdün sesine ses veren 25 Kürt gazeteci, sansür yasası daha uygulanmadan tutuklamıştır. İktidar, devrimci, sosyalist basına ve her türlü muhalif sese sahip geniş emekçi kitleler için sansür yasası çıkararak “süt liman” bir ortam yaratma çabasındadır. Ülke içinde her anlamda sıkışan, saldırılarını en üst seviyeye çıkaran TC devleti, savaşı istediği düzeyde yürütemediği, istenilen sonucu istenilen sürede alamadığı için Medya Savunma Alanları’na kimyasal silah ile saldırmıştır.

Dönem dönem kimyasal kullanan faşist TC devleti, bu kez ard arda kimyasal silah kullanarak onlarca gerillanın yaşamını yitirmesine sebep olmuştur. Ezme ve sindirme saldırıları ile işlediği savaş suçunun yüksek sesle konuşulmasını engellemek, söyleyeni-konuşanı anında gözaltı ile susturmak istemektedir. Geniş kamuoyunda etki uyandıracak tanınır bir bilim insanın, Fincancı’nın, devletin kimyasal kullandığını ve savaş suçu işlediğine işaret devlet için fazlaca “cesur” bulunmuş ve anında tutuklama ile kamuoyuna uyarı çekilmek istenmiştir.

Fincancı’nın tutuklanması Kürt halkının her türlü saldırı karşısında istenilen sessizliğini sağlama, Kürt halkının tecrit etme çabasıdır. Bu tutuklanma sadece devrimci, sosyalistlere bir mesaj değildir. Geniş emekçi kitlelere bir mesaj verilmek istenmektedir. Devlet bir yandan zoru gösterirken diğer yandan kendini pazarlamak için kimi mini “hamleler” yapmaktan da geri durmamaktadır.

Aysel Tuğluk’un için verilen mücadele ile tahliye edilmesinin, AKP iktidarı tarafından kendini Kürt halkına “pazarlama” çabasının bir halkası olarak okunabilir. Bir taraftan Şebnem Korur Fincancı ve son dönemde 25 Kürt gazeteci tutuklanmış, Şenyaşar davasında “katillerin” hepsi tahliye edilmiş, diğer taraftan Kürt siyasetçi ağır hasta tutsak Aysel Tuğluk serbest bırakılmıştır.

Tüm saldırganlığına rağmen AKP-MHP iktidarı ne Kürt ulusunun haklı mücadelesini bastırabilecek ne de geniş emekçi kitlelerin düzene yönelik tepki ve öfkelerini yok edebilecektir. Ezilen kitlelerin, devrimci, yurtseverlerin, faşizme karşı güçlerini birleştirerek direnişi büyütmek dışında başka bir yolu yoktur.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu