GüncelMakaleler

ÇEVİRİ | Komünist Maskeyle Gerici Yolculuk

"Nepal Komünist hareketi içindeki oportünistler ve revizyonistler de bu dramanın karakterleri ve kahramanları haline gelmişlerdir. MM'nin başlıca liderliğini üstlenen Prachanda bu tür olumsuz rolleri oynayanların başında gelmektedir."

*Çevirmen notu: Aşağıdaki yazı, Nepal Komünist Partisi (Devrimci Maoist)’in merkezi yayını Maoist Bakış’ın 15 Eylül 2022 tarihli 5. sayısından Özgür gelecek tarafından Nepal’deki politik duruma ilişkin ülkemiz kamuoyunu bilgilendirmek üzere çevrilmiştir.

Bilindiği gibi Nepal’de Maoistler NKP(Maoist) öncülüğünde10 yıl süren Halk Savaşı’yla birlikte ülkede devrimin kıyısına kadar gelmiş, ancak önderliğinin revizyonizm ve parlamentarizm yolunu seçmeleriyle birlikte geri çekilmişti.

Bu sürecin ardından Kiran yoldaş önderliğindeki Nepalli Maoist kadroların bir kısmı ayrılarak Nepal Komünist Partisi (Devrimci Maoist)’i kurdular. Yoldaş Kiran, Maoist Bakış’ta yayımlanan yazısında hem bu süreci, esasta da Nepal’deki mevcut politik süreci anlatıyor. 

 

  1. Konunun bağlamı

1972’deki tarihi Jhapa isyanından doğan NKP (ML), uzun süreli halk savaşıyla Nepal’de yeni demokratik devrimi tamamlayacağını ilan etti. Ancak sonraki dönemde sağ revizyonizmi ve çok partili demokrasiye dayalı parlamenter siyasi çizgiyi benimseyerek NKP(UML) olarak değişti. Ve Nepal’deki yeni demokratik devrimi tamamlamak için NKP(Maoist) 1996 yılında Büyük Halk Savaşını ilan ederek ve NKP (UML)’yi gericiliğin kalkanı olarak adlandırarak ilerledi. Yaklaşık on yıl sonra, Prachanda liderliğindeki NKP (Maoist)’in bir bölümü neo-revizyonizm ve parlamentarizm yolunu izledi ve NKP (Maoist Merkez)’e dönüştü.

İki revizyonist grup, NKP (UML) ve NKP (Maoist Merkez), 17 Mayıs 2018’de birleşti ve birleşik partiye Nepal Komünist Partisi (NKP) adı verildi. Nepal hükümetinin Başbakanı Oli oldu. Prachanda ve Oli, hükümeti dönüşümlü olarak yönetmeyi kabul etti. Hem Oli hem de Prachanda bu partinin Genel Başkanları oldular. Sıradan insanlar sordu, neden bir partide iki başkan? Oli soruyu yanıtlarken -bu bir tempo (üç tekerlekli motorlu araç -ÇN) ya da taksi sürme meselesi değil; bu bir jet uçağını itme meselesi, bu yüzden iki pilot gerekli.(…)

Günler geçti. Bir başkanın hükümeti yöneteceği, başka bir başkanın partiyi yöneteceği ve Başbakanın da sırasını değiştireceği tartışılmaya başlandı. Ancak Oli tavrını yumuşatmadı ve anlaşmazlıklar artmaya devam etti. Oli Temsilciler Meclisini feshedip tek başına hareket etmeye başlayınca tartışmalar daha da büyüdü. Pozisyon, prestij ve kişisel ego nedeniyle çatışma şiddetlendi. Aynı zamanda hem Oli hem de Prachanda çifte NKP hakkında Yüksek Mahkeme’de açılan davayı kaybetti. Atasözünün dediği gibi, “tekrar fare olundu”. Yüksek Mahkeme, birliklerini geçersiz kılarak hem UML’yi hem de Maoist Merkez’i (MM) yeniden diriltti. Hayallerinden uyandılar. Daha sonra Nepal parlamentosu Prachanda ile Deuba liderliğinde bir koalisyon hükümeti kurdu.

Hükümeti kaybettikten sonra bile Oli kükremekten vazgeçmedi. Ancak Prachanda ondan daha da fazla bağırmaya başladı. Kendisini gerçek bir Maoist olarak adlandırarak yine büyük bir kafa karışıklığı yaratmaya başladı. Ne de olsa birleşmeden önce ve sonra neo-gericilik yolunu izlemişlerdi. Dirilişten sonra bile aynı yolda yürümeye devam ediyorlar.

Çifte NKP’nin ve onun esas liderinin siyasetini analiz eden Revizyonizm ve Gerileme isimli makalede şöyle yazıyordu: “Nepal komünist hareketinin tarihi, Marksizm ve revizyonizm arasındaki şiddetli iki çizgi mücadelesinin tarihidir. Bu mücadelede bazen Marksizm bazen de revizyonizm güçlenmiştir. Bazen biçim ve sayı olarak güçlü görünen sağ revizyonizm aslında bir neo-gericilikten ibarettir.

Her ne kadar Marksist kostümler ve süsler giyerek dünyayı yanıltmaya çalışsa da bu sadece geçicidir. Revizyonizmin kamuoyu nezdinde neo-gericilik olarak teşhir edileceği kesindir. Ciddi zorluklarla ve pek çok komplikasyonla karşı karşıya olan Marksizm, işçi sınıfı ve halkı özgürleştirmek için devrim sürecinde büyük olanaklar içinde kendini etkili bir şekilde sunmalıdır. Dünya tarihinin ve Nepal komünist hareketinin diyalektiği bize bunu söylemektedir.” (Kiran, Revizyonizm ve Gerileme, s. 17). Bunlar mevcut bağlamda da doğrudur. (…)

  1. Dünya Görüşü

Dünya görüşü, Komünist Parti’nin politikasının, programının ve çizgisinin belirlenmesinde bir rehber görevi görür. Marksistler metafiziğe karşı materyalist diyalektiği takip ederler. Revizyonistler ise materyalist diyalektiğe karşı metafiziğe sığınırlar. MM ve onun baş lideri, metafiziğin gölgesi altında revizyonist bir dünya görüşünün peşinden gitmiştir.

Materyalist diyalektiğin temel yasası birlik yasası ve zıtların mücadelesidir. Lenin’e göre bu yasa “bir ikiye bölünür” kavramına dayanır. Mao da bu yasanın ve kavramın ayrıntılı bir açıklamasını yapmıştır. Ancak revizyonistler, birin ikiye bölünmesine karşıt olarak ikinin bir’de birleşmesi doktrininin peşindedirler. Birin ikiye bölünmesi yasası birlik-mücadele-dönüşümü vurgularken, ikinin bir’de birleşmesi yasası birlik-mücadele-uzlaşmayı vurgular. Buna göre revizyonistler burjuvazi ile işçi sınıfı, oportünist çizgi ile Marksist çizgi arasında uzlaşırlar. MM bunu uzun zamandır yapmaktadır.
Aynı şekilde revizyonistler materyalist diyalektiğe karşı düalizmi, eklektisizmi ve çoğulculuğu benimsiyorlar. Bu doğrultuda, zıtlar arasında kalıcı bir uyum yaratmak, farklı yabancı fikirleri karıştırmak ve bütünleşik bir dünya görüşü inşa etmenin önünde engeller yaratmak için çalışmaktadırlar. MM’nin yaptığı da tam olarak budur.

Metafizikçilerin ve revizyonistlerin izlediği en önemli düşünme yollarından biri, kazuistik olarak da adlandırılan sofizmdir. Muhaliflerini tedirgin etmek ve yanlışı gerçek olarak sunmak için sofizme başvururlar. Sofistler beyazı siyahla ve siyahı beyazla, doğruyu yanlışla ve yanlışı doğruyla, gerçeği yalanla ve yalanı gerçekle kanıtlamak için çok çalışırlar.

İkinci Enternasyonal’in oportünistleri hakkında Lenin şöyle der: “Bilimin ilerlemesi, Marx’ın düşüncesinin doğruluğunu kanıtlayan daha bol malzeme sağlıyor. Bu Marksizmin ilkelerine açıkça karşı çıkmadan ama Marksizmi kabul eder gibi görünerek, onu safsatalarla içeriğinden yoksun bırakarak ve Marksizmi burjuvazi için zararsız, kutsal bir ‘ikon’ durumuna dönüştürerek, onunla ikiyüzlüce savaşmayı zorunlu kılıyor…” (Lenin, Toplu Yazılar, Cilt 21, Sayfa 222)

MM’nin esas lideri ikiyüzlülüğü kullanmakta çok ustadır. Lenin’in sözleri MM için de geçerlidir. Belgeleri incelendiğinde pek çok yanlış beyan ortaya çıkmaktadır.

(…)

4) Demokratik devrimin sözde özgünlüğü

Siyasi raporda, “Sınıf mücadelesi ve siyasi mücadele süreci istediğimiz gibi gitmedi, ancak burjuva-demokratik devrim esas olarak kendine özgü yolunu izleyerek tamamlandı. Lenin ve Bolşeviklerin dediği gibi 1917’de çarlığa son veren Rus Şubat Devrimi, işçi sınıfı önderliğinde geçici bir devrimci hükümet olarak tamamlanamazdı. Lenin yoldaş, çarlığın sona ermesi ve iktidarın burjuvazinin eline geçmesinin, onların söylediği gibi tamamlanmamış olsa bile, esasen tam bir burjuva-demokratik devrim olduğu sonucuna varmış ve Parti, sosyalist devrim için hazırlıkların artık ileriye taşınması gerektiği sonucuna varmıştı.” (a.g.e., s. 31-32) Burada, Lenin’in Rus Şubat Devrimi hakkında dile getirdiği fikirlerle karşılaştırıldığında, Nepal Halk Devriminin sözde özgünlüğü tartışılmaktadır. Aslında bu türden bir karşılaştırma yapılamaz.

İlk olarak, Lenin’e göre devrimin ilk, büyük ve temel özelliği devlet iktidarının bir sınıftan diğerine geçmesidir. Şubat Devrimi’nden önce Rusya’da devlet iktidarı serf sahiplerinin elindeydi, elit sınıf ve monarşi bu sınıfı temsil ediyordu. Şubat devriminden sonra Rusya’da devlet iktidarı burjuvazinin eline geçmiştir. Nepal Parlamenter Cumhuriyeti kurulmadan önce devlet iktidarı feodal, komprador ve bürokratik burjuvazinin elindeydi. Parlamenter cumhuriyet kurulduktan sonra da devlet iktidarı aynı sınıfın elindedir. Peki Nepal’de burjuva-demokratik devrim nasıl gerçekleşti?

İkinci olarak, devrim öncesi Rus devrimi sadece serf sahibi, aristokrat toprak ağası sınıfına yönelikti ve monarşi bu sınıfı temsil ediyordu. Ancak Nepal toplumu yarı-feodal ve yarı-sömürge olduğu için Nepal Devrimi hem iç feodalizme hem de dış gericiliğe karşı yöneltilmişti. Peki ülkede monarşinin yıkılması ve cumhuriyetin kurulması burjuva-demokratik yani yeni demokratik devrimi nasıl tamamlar?

Üçüncü olarak, Lenin Rusya’da burjuva demokratik devrimi tamamlamak için “proletarya ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğünden” de bahsetmiştir. Rusya’da bir bütün olarak bu tür bir diktatörlük kurulamamış olsa da ikili bir iktidar vardı ve bu anlamda “proletarya ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğü” gerçekleşmişti. Ancak Nepal bağlamında, Büyük Halk Savaşı sürecinde, ülkenin geniş kırsal tabanlı halk hükümetleri, eski devlet iktidarının temsilcileriyle işbirliği içinde feshedildi.

Dördüncüsü, Şubat Devriminden hemen sonra sunduğu Nisan Tezlerinde Lenin şöyle diyordu: “Parlamenter bir cumhuriyet değil -İşçi Temsilcileri Sovyetlerinden parlamenter bir cumhuriyete dönmek, geriye doğru bir adım olacaktır- ama ülke çapında, tepeden tırnağa, İşçi, Tarım İşçileri ve Köylü Temsilcileri Sovyetlerinden oluşan bir cumhuriyet.” (Lenin, Nisan Tezleri, Cilt 24, sayfa 23). Oysa tam tersine Nepal’de monarşinin sona ermesinin hemen ardından parlamenter cumhuriyet kabul edilmiş ve onu korumak, yerleştirmek ve güçlendirmek için her türlü çaba gösterilmiştir.

Bu şekilde, tüm bunlar göz önüne alındığında, Rusya’nın Şubat Devrimi ve Lenin’in büyük fikirleri ile Nepal’deki gerici sınıf ve devlet iktidarına teslimiyet ve devrime ihanet arasında hiçbir karşılaştırma yapılamaz. Bu şekilde karşılaştırmaya çalışmak devrim ile karşı-devrimi karşılaştırmaya çalışmaya benzer.

 

5) Mevcut anayasaya yönelik konsept

MM’nin 8. Kongresinde kabul edilen siyasi raporda şöyle denmektedir: “Yeni anayasa, halkın rekabetçi çok partili yönetim sistemine ve buna dayalı sosyalizme bağlı kalınacağını açıkça ortaya koymuştur. Demokrasinin evrensel olarak kabul edilmiş temel sorunlarına ek olarak, anayasa insan haklarını, bağımsız yargıyı ve kuvvetler ayrılığını garanti altına almıştır. Aynı şekilde devlet, sosyalizme yönelen kapsayıcı federal demokratik cumhuriyetçi bir devlet olarak açıkça tanımlanmıştır. Değişimimizin, devletimizin ve toplumumuzun karakterini tanımlamıştır.” (a.g.e s. 34)

Burada demokratik cumhuriyete dayalı sözde yeni anayasa övülmüştür. Demokratik cumhuriyet desteklenmiştir. Ve anayasanın “sosyalizme bağlı” kalacağı söylenmekte ve devletin “sosyalizm odaklı” olarak tanımlanmasından duyulan memnuniyet ifade edilmektedir. Ayrıca, değişimin, devletin ve toplumun karakterini belirlediği söylenmektedir.

MM, demokratik cumhuriyeti sevinçle kabul etmiştir. Peki bu ne tür bir sosyalizmdir? Komprador, bürokratik kapitalistler ve feodal sınıflar için kabul edilebilir olan proletarya diktatörlüğü olmayan sosyalizmden başka bir şey değildir ve olamaz. Gerçek Marksistler parlamenter cumhuriyetlere sadık kalırlar mı?(…)

 

6) Politika, program ve çizgi

Eski MM döneminin, çifte NKP döneminin ve son MCM döneminin politikası, programı ve çizgisi neredeyse aynıdır. MM’nin siyasi raporunda şöyle denmektedir: “Nepal halkının gelişiminin bugünkü özel kapitalist aşamasında, Parti’nin stratejisi bilimsel sosyalizmi kurmaktır. Ancak ulusal sermayenin zayıf konumu, komprador ve bürokrat kapitalizmin ekonomi üzerindeki güçlü hakimiyeti ve feodal kalıntılara ve yabancı müdahalelere karşı mücadele zorunluluğu göz önüne alındığında, hemen sosyalizme geçmek ve ardından sosyalist programları uygulamak mümkün değildir. Anlık bakış açısından parti, barışçıl rekabet ve yasal yollarla sosyalizmin temelini yaratmaya özen gösterecektir. Bu nedenle bugün partinin temel politikası ‘sosyalizm odaklı refah’tır.” (Siyasi Rapor, s.35).

Burada Nepal toplumunun belirli bir kapitalist aşamada olduğu söylenmektedir. Sosyalizmin kurulması partinin stratejisi olarak alınmıştır. Ve hemen sosyalizme geçmenin ve sosyalist programı uygulamanın mümkün olmadığından bahsedilmiştir. Ve barışçıl rekabet ve yasal yollarla sosyalizmin zeminini hazırlamaktan bahsedilmiş ve sosyalizm eksenli refahın ana strateji olduğu söylenmiştir. Bir yandan Nepal’in özel bir kapitalist aşamada olduğu, diğer yandan da sosyalizm programını uygulamanın mümkün olmadığı söyleniyor. Bu nedir? Kendi içinde çok muğlak ve çelişkili bir siyasi düşüncenin ifadesidir.

Ayrıca burada barışçıl rekabet ve yasal yollarla sosyalizmin temelini hazırlamaktan bahsediliyor. (…) Ne kadar çarpıtılırsa çarpıtılsın, barışçıl rekabet ve yasal seçim araçlarıyla sosyalizme gidilebileceğine inanmak, açık bir dille, hain Kruşçev de dahil olmak üzere aşırı sağ revizyonist ve gerici ideologların ayak izlerini takip etmektir.

 

Sonuç

NKP (MM) ve onun esas lideri geniş bir şekilde tartışıldı. Şimdi aynı bağlamdan hareketle, içinde bulunduğumuz dönemin özelliklerine dair gerekli bir perspektif sunarak, komünist harekette revizyonizmin kökeni ve gelişimi ile devrimci komünistlerin buna karşı sorumluluğu hakkında bir şeyler söyleyelim.

Birincisi, Nepal’de küçük burjuvazi çoğunluktadır. Komünist Parti proletaryanın bir siyasi partisi olmasına rağmen, küçük burjuvazinin ağır etkisi altındadır. Komünist Parti’de beklendiği gibi bir konsolidasyon, düzeltme ve proleterleşme olmamıştır. Küçük burjuva sınıfı sınıfsal, ideolojik ve politik açılardan bocalamaktadır. Bu sınıf, revizyonizmin temel dayanaklarından ve kaynaklarından biridir.

İkincisi, emperyalizm ve proleter devrim çağında, emperyalizm ve revizyonizm arasında yakın bir ilişki vardır. Komünist Parti içinde, emperyalistlerin kırıntılarını yemeyi alışkanlık haline getiren oportünistler, kendilerini emperyalizmin ve gericiliğin hizmetine adarlar. Bu durumda revizyonizm doğar, gelişir ve devrimci komünist partide bölünme kaçınılmaz hale gelir.

Üçüncüsü, devrim belirli bir dönemece girdiğinde ya da tarihin gelişimi belirli bir dönemece girdiğinde, düşman sınıf taktiklerini değiştirir. Bir yandan büyük bir reform ağı atma stratejisi benimseyerek, diğer yandan ilerici ya da komünist parti içindeki oportünistleri kendine çekerek ömrünü uzatmaya çalışır.

Dördüncü olarak, Nepal de bu durumun dışında kalamaz ve kalamamıştır. Nepal özelinde, monarşi eski yöntemlerle kendini örgütleyerek eski devlet iktidarına tutunamaz. Benzer şekilde yaşlanmakta olan Nepal Kongresi de BP adını kullanmak dışında yeni bir tarz ve düşünme yeteneğine sahip değildir. Bu durumda Nepalli gericiler, emperyalizmin/yayılmacılığın nimetlerini alarak ve Komünist Parti içindeki oportünistleri büyük bir strateji ağı örüp kendilerine çekerek ömürlerini uzatmaya çalışmışlardır ve halen de çalışmaktadırlar. Nepal Komünist hareketi içindeki oportünistler ve revizyonistler de bu dramanın karakterleri ve kahramanları haline gelmişlerdir. MM’nin başlıca liderliğini üstlenen Prachanda bu tür olumsuz rolleri oynayanların başında gelmektedir.

Dolayısıyla şu anda Nepal devriminin ve komünist hareketinin tarihinden gerekli dersleri çıkararak, bir yandan Marksizm-Leninizm-Maoizm rehberliğinde gericiliğe karşı yeni demokratik devrimi tamamlamak için gerekli hazırlıkları yapmak, diğer yandan da genelde her türlü revizyonizme, özelde ise geriye doğru bir yolculuk yapan sağ neo-revizyonizme karşı ideolojik mücadeleyi güçlü bir şekilde ilerletmek gerekmektedir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu