Makaleler

Suriye yeni bir krizin sahasına dönüşüyor: İran-İsrail savaşı

İran İsrail’i bir devlet değil Filistin’i işgal eden ve buranın tarihsel sakinlerine zulmeden bir gayrimeşru oluşum olarak görmekte ve dolayısıyla onunla savaşmanın meşru ve diplomatik ilişkilerde bağlatıcı bir yerde olmadığını savunmaktadır.

Uluslararası arenada gerilimler giderek tırmanmaktadır. Ortadoğu mecrasında başlayan gerilim, farklı görüngüler eşliğinde devam etmektedir. Bu olaylar silsilesi gündemde yer edinirken olası gelişmelerin takibi de önemlidir.

Seçimlerin ardından başkanlığa gelen Trump’ın “agresif politikaları” ABD’deki sağ kesimlerin hoşnutluğunu artırmaya başlamış durumdadır. Bu konuların başında İsrail’in güvenliği ve İran ile olan ilişkilerin ABD’nin imtiyazları ekseninde örgütlenmesi gelmektedir. Bu kapsamda atılan adımların başında ABD konsolosluğunun Kudüs’e taşıması gelmektedir. Bu konuya ilişkin ortaya çıkan protesto ve tepkilere aldırış etmeyen Trump esas olarak seçim vaatlerinin önde gelen maddelerinden birini hayata geçirdi. Bunun ardından hayata geçirdiği en dikkat çekici madde ise İran ile ilişkiler oldu. Halihazırda Ortadoğu’da İran’ın nüfuzundan rahatsızlık duyan ve bunu İsrail’in güvenliği ve kendi imtiyazlarının engeli olarak gören ABD, 8 Mayıs 2018’de, öngörülen tarihten de erken bir zamanda ülkesinin İran’ın nükleer programına ilişkin çok taraflı mutabakattan (JCPOA) ve dolayısıyla da İran ile iki taraflı olarak imzalanan gizli maddelerden oluşan anlaşmadan çekileceğini duyurdu. Trump’ın bu açıklaması İran’da baş gündem halini alırken İran Parlamentosu’nda ABD bayrağı yakıldı.

ABD ve İran arasında imzalanan mutabakatın maddelerin içeriğini kimse bilmese de, bunların Ortadoğu’nun paylaşılmasıyla ilgili olduklarına ilişkin şüphe yoktur. Bunların uygulama dönemi boyunca, ABD ve İran güçleri genişletilmiş Ortadoğu’da birçok savaş alanında karşı karşıya gelmiş olsalar da hiçbir zaman doğrudan çatışmamışlardır. Ancak anlaşmanın iptalinin ardından İran bir misilleme yaparak gücünü gösterdi ve bir tercih yaparak saldırı başlattı. Saldırı öncesi İran’ın ya ABD askerlerine ya da İsrail’e saldırmak arasında tercih hakkı vardı ve General Kasım Süleymani İsrail tarafından yasadışı bir şekilde işgal edilen Suriye’ye ait Golan’ı tercih etti. 10 Mayıs 2018 saat 00.30’da, İran Devrim Muhafızlarına ait Kudüs Gücü –İran’ın seçkin birliği– Suriye’deki üslerinden hareketle İsrail’e saldırdı. ABD’nin bölgedeki karakolu olan İsrail, aynı zamanda Pentagon’un bölgedeki 51, 53, 55 ve 56 numaralı tesisleri ile cephaneliğidir. İran’ın bu saldırısı karşısında İsrail, gerginliği tırmandırmayı tercih edip, Suriye’deki İran hedeflerine 70 füze fırlatarak ve Suriye hava savunmasını imha etme girişiminde bulunarak karşılık verdi. Ve bunu İsrail’in güvenliği merkezli tartışarak Filistin’deki eylemleri bunun bir parçası görüp katliamı arttırdı.

 

Suriye İran İsrail savaş sahasına dönüşüyor!

Suriye’de savaş başladığı günden bu yana birçok devletin kendi imtiyazlarının sancısını ve bu eksende oluşan savaşların kahrını yaşamaktadır. En başında kendi kaderinin sancısı ile uğraşan Suriye, ilerleyen süreçlerde bölgede nüfuz ve imtiyaz elde etmek isteyen devletlerin çarpışmasına neden oldu. Öyle ki bu bölgede bu devletlerin desteklediği asimetrik örgütlenmeler aracılığı ile şekillendi. Daha öncesinde birçok kez tespit ve analizlerimizde bölgede dini temelli bir asimetrik örgütlenmenin İran tarafından desteklendiği ve bunun Suriye’deki mezhep tohumlarından beslenerek gelişip serpildiğini belirttik. Bu örgütlenmenin adı Hizbullah’tı. Askeri hedefinin başında İsrail gelen Hizbullah İran’ın askeri açıdan asimetrik örgütlenmesidir ve Velayet-i Fakih eksenli bir doktrin ile bölgede mezhepsel bir örgütlenme pratiği içerisindedir. Her ne kadar Lübnan’da ulusal temelli bir örgütlenme ile açığa çıksa da kendi ülkesinin dışında Şii merkezli bir örgütlenme ile hareket etmekte ve İran’ın bölgesel imtiyazlarının bodyguardlığını yapmaktadır. Şurası bir gerçektir ki, Hizbullah Suriye devletinin bekası için savaş vermiş ve bu noktada Suriye rejimine ciddi bir mevzi kazandırmıştır. Ancak bu mevziler Suriye rejimine devredilmemiş, bölgede İran’ın nüfuz sahası olarak kalmıştır. Dolayısı ile Suriye içinde “İran toprağı” anlamı ve niteliği taşıyan bir alan oluşmuştur.

Bugün bu durum Suriye ve Rusya askeri yetkililerine rahatsızlık vermektedir. Zira bu durum İsrail tarafından bahane edilmektedir. Netanyahu Moskova ziyaretinde Gazze, Lübnan ve Suriye’den ülkesine yönelik saldırılara izin vermeyeceğini belirtmiş ve bu noktada İran’ı işaret etmiştir. Dolayısıyla şunu belirtmek gerekir ki; Rusya ve Suriye her ne kadar Suriye’nin kaderi için savaşan İran’a teşekkür etseler de aynı zamanda İran yüzünden kendilerini ilgilendirmeyen bir çatışmaya sürüklenmiş durumdadırlar. Her iki ülke de İsrail’i devlet olarak tanırken, İran İslam Cumhuriyeti bunu kabul etmemektedir. Bu ise Suriye ve Rusya’nın İran ile görüşmelerinde ciddi bir krizdir. İsrail’i bölgedeki kendi varlığı olarak gören ABD konuya ilişkin Trump’ın dilinden yaptığı açıklamada İsrail devletini reddettiği için İran’ı bir tehlike olarak kabul etmiştir. Öyle ki bu kapsamda ABD’nin Suriye’deki varlığı İsrail için her zaman stratejik anlam taşımaktadır. 11 Mayıs günü Herzliya’da gerçekleşen Güvenlik Konferansında konuşma yapan Moldova’nın İsrailli Savunma Bakanı Avigdor Liberman, ABD güçlerini Suriye topraklarında kalmaya ve Rusya’yı tavır almaya zorlayacak olayların gelişiminden duyduğu memnuniyeti dile getirmiştir.  İsrail, Hizbullah’ı kontrol altına alması için Lübnan Hükümetleri üzerinde kurduğu baskı gibi, Suriye topraklarındaki İran birliklerini de denetimi altına alması için Suriye’ye baskı yapmaya çalışmaktadır. İsrail’in bu stratejisi Lübnan’da başarısızlığa uğramıştır, Hizbullah bugün bu ülkenin en büyük askeri –ulusal ordudan çok daha güçlü– ve siyasi –6 Mayıs genel seçimlerinde gördüğümüz gibi– örgütüdür.

Lübnan hala öyle olmamakla birlikte, Suriye kelimenin tam anlamıyla hala bir devlettir. Hizbullah Lübnan halkının bağrından doğmuşken, İranlılar Arap halkıyla bütünleşmemiştir. Ancak İran’ın Suriye’deki varlığı aynı zemine bağlı değildir. Zira İran Arap halkı ile bütünleşen bir yerde durmamaktadır. Bunun farkındadır ve bunu Hizbullah aracılığı ile yapmaktadır.

İran, Rusya ile mevcut görüşmelerinde Devrim Muhafızlarının Yemen, Suudi Arabistan, Suriye ve Lübnan’daki Şii halkları saflarında konuşlandırılmasını, Transdinyester, Abhazya, Osetya ve Ukrayna’da yaşayan Ruslar için konumlanan Rus askerlerin durumuna benzetmektedir.

Bu tartışmalar ekseninde stratejik krizler de vardır. Zira İran Suriye’de bir denge unsuru haline de gelmiştir. Rusya, İran’dan Suriye’deki güçlerini çekmesini isterse, onların yerini TC eliyle DAİŞ’in dolduracağının bilincindedir ve bu ciddi bir kriz anlamına gelmektedir. Suriye devleti, İran’ı bir müttefik olarak gördüğünden savaş sürecinde ülkeden çıkmasını tercih etmemektedir. Ancak İran’ın Suriye’yi İsrail ile sürdürdüğü savaşın bir sahası haline getirmesinden de memnun değildir. Ancak genel bir gerçek var ki; İran Suriye’nin varlığını pek de önemsememektedir. Zira artık elinde ABD’nin yaptırımlarına karşı kendi sınırlarını tehdit etmeyecek bir hareket alanı elde etmiştir. Bunu da kendi sınırlarının güvenliğini hesaba katarak Suriye’de gerçekleştirmektedir. Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani televizyonda JCPOA’nın çok taraflı bir mutabakat olduğunu ve sadece bir tarafın girişimiyle tartışılır duruma getirilemeyeceğini ilan etmiş ve de ülkesinin bu duruma hazırlandığını, yaşam düzeylerinin bundan etkilenmeyeceğini belirtmişse de bu böyle olmamıştır. İran’ın para birimi çökmüş ve üçte bir oranında değer kaybetmiştir. ABD, JCPOA’dan geri çekilmesinin henüz askeri sonuçlarını elde etmemişken, İran hareket özgürlüklerini Suriye üzerinden kazanmıştır. İsrail’e saldırarak Başkan Trump’a yanıt vermiştir. Dolayısıyla İran, Trump’ı yeniden masaya oturtmak için Suriye’de ve diğer yerlerde baskılarını sürdürmeye devam edecektir. Yani Suriye sahasında yeni bir savaş şekillenmektedir. Bu İran ve İsrail arasında süregelecek politik reaksiyonlar ortaya çıkaracaktır.

 

İran’ın iç politik krizi ve İran-Rusya gerilimi

İran’ın ABD karşısında sergilediği bu reaksiyon esas olarak ülke içi bir dizi kriz ile birlikte ilerlemektedir. Bu kriz yukarıda bahsettiğimiz gibi Rusya’da da gerilimleri artırmaktadır. Rusya, Suriye’nin fundementalist hareketlerden arındırılarak Büyük Katerina tarafından XVIII. yüzyılda belirlenen stratejiye uygun olarak, Ortodoks kültürü ile Hıristiyanlığın ilk kenti Şam arasındaki tarihsel bağını yeniden kurmayı planlamaktadır. Bu noktada ayrıca bölgedeki enerji rezervleri üzerinde de mutlak hakimiyet planı söz konusudur. Suriye bu noktada stratejik bir yerde dururken aynı zamanda İran da buna uygun olarak konumlanmak istemektedir. Ancak bunu içeride yaşadığı politik krizler çerçevesinde sürdürmektedir. İran kendi içinde bir tarafta Devrim Muhafızları, diğer tarafta Cumhurbaşkanı Ruhani ve son olarak onların anlaşmazlıklarına hakemlik eden Rehber Hamaney arasında süregelen bir klik dalaşındadır. Devrim Muhafızları, düzenli ordudan ayrı bir seçkin birliktir. Ordu İslam Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanına bağlı iken, Devrim Muhafızları velayet-i Fakih’e yani Hamaney’e bağlıdır. Bu örgütlenme İran’ın iç politik meselelerinden çok yayılmacı ve Şii nüfuzunun korunması ve Ortadoğu’nun batı ve müttefiklerinden arındırılması gibi bir politik ve dini bir çizgiye hâkimdir. Tüm dünyada Şiilerin korumacılığını üstlenmekte ve karşılığında İran’ı korumak için onların desteğine güvenmektedir. Özellikle Yemen, Irak, Suriye ve Lübnan’da konuşlanmış durumdadır. Hizbullah bunun farklı bir örgütlenmesidir. Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, ülkesini İmam Humeyni’nin devriminin yol açtığı diplomatik tecritten kurtarma arayışındadır. Uluslararası ticareti geliştirmek ve ülkesinin Şah döneminde sahip olduğu güçlü statüyü yeniden sağlamak niyetindedir.

İdeolojik olarak Devrim Muhafızlarına yakın duran Ayetullah Hamaney bu iki güç odağı arasındaki dengeyi sağlamanın derdinde olsa da esas olarak siyaset üzerindeki etkisi ile diplomatik ilişkileri sekteye uğratan bir yerde durmaktadır. Bugün Suriye’nin İsrail ile planlanan savaşın sahası haline getirilmesi Hamaney’in tercihidir. Dolayısıyla İran Parlamentosu yapay durumdadır ve bu noktada Ruhani sürekli uyarı altındadır. Buna örnek Eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad (Devrim Muhafızları kökenli) ve eski Cumhurbaşkanı Yardımcısı Hamid Bekayi, Anayasa Koruma Konseyi tarafından “kötü Müslüman” ilan edildiler. Ahmedinejad zorunlu ikamete mahkum edilirken, ikincisi gizli celse ile görülen davada 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Bu durum İran açısından hem dış politikada hem de iç politikada krizleri açığa çıkarmaktadır. Rusya’nın İran ile yaşadığı sorun da tamda bu noktadadır. Yukarıda belirttiğimiz gibi İran İsrail’i bir devlet olarak kabul etmezken Rusya onu bir devlet olarak tanımakta ve onun misilleme hakkının olduğunu belirtirken İran ve İsrail arasındaki gerilime kimi yerlerde kayıtsız kalmaktadır. İran İsrail’i bir devlet değil Filistin’i işgal eden ve buranın tarihsel sakinlerine zulmeden bir gayrimeşru oluşum olarak görmekte ve dolayısıyla onunla savaşmanın meşru ve diplomatik ilişkilerde bağlatıcı bir yerde olmadığını savunmaktadır. Bu düşünce ciddi yaygınlık göstermiş durumdadır. İmam Humeyni için İsrail, en büyük iki sömürgeci güç olan ABD (Büyük Şeytan olarak tanımlamakta) ve Birleşik Krallık tarafından kullanılan bir araçtan ibarettir. Son yıllarda İran’ın Filistin söylemi, siyasi ve dini gerekçeleri birbirine karıştırarak anti-semitist hal almıştır. Dolayısıyla Rusya İran’ın bu çıkışından rahatsızdır. Bölgede ciddi bir kriz çıkarıcı pozisyonda olduğunu belirtmektedir.

İsrail üç yıldan beri, Rusya’dan ısrarla İran’ın sınır hattına 50 kilometreden yakında askeri üsler kurmasına engel olmasını istemektedir. Başlarda Rusya, İran’ın Suriye’deki savaşı kazandığını ve İsrail’in kaybettiğine dikkat çekiyordu. Dolayısıyla da İsrail herhangi bir dayatmada bulunacak konumda değildi. Ancak şimdi savaşın olası sonuna gelmek üzereyken Rusya’nın pozisyonu değişmiştir. İran’ın yeni bir çatışma başlatmasına izin verilmesi söz konusu değildir. Bundan kaynaklı İran’ın saldırısının ardından İran’a uyarıda bulunmak için İsrail’in füze saldırı istihbaratını ve radar analizlerini bildirmemiştir. Bu durum İran ile Rusya arasında gerilimi açığa çıkarmıştır. Tüm bu gelişmeler Suriye’nin nasıl bir savaş sahası haline dönüştüğünü göstermektedir. Anlayacağımız Suriye’de Suriye’nin kaderi dışındaki her gelişmeyi görmekteyiz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu