Makaleler

“Boş zaman” sahiden boş mu?

Özgür Gelecek’in 42. sayısında “Tohumu ve hayatı anlamak, yaşartmak üzerine…” başlıklı yazıda Tohum’un önemi, alternatif kültür ve yaşamı yaratmadaki yeri “boş zaman”, “dolu zaman” üzerinden anlatıyor.

Kavramlar masum olsaydı, yazma ihtiyacı o kadar az olurdu. Ne yazık ki sınıflı bir toplumda yaşıyoruz. Kullandığımız birçok kavram masumiyetinin ötesinde anlamlar taşıyor. “Boş zaman” kavramı bunlardan sadece biri.

Devrim için harcanacak bir dakikayı, devrim için harcamamak, karşı devrim için harcamaktır.” Mehmet Demirdağ yoldaşa ait olan bu söz, “boş zaman” kavramına dair sınıfsal bir vurgudur.

Artı-değer üretimi dışında kalan zaman dilimi, daha geniş ifade ile çalışma saatleri dışında kalan zaman dilimi “boş zaman” olarak tanımlanıyor. Zamanın, sermayenin kârına göre gerekli emek zaman, art emek zaman ve “boş zaman” diye nitelenen fakat işgücünün yeniden üretildiği zaman olarak örgütlenmesidir.

Gerekli emek zaman, iş gücünün üretimi için harcanan emektir. Artı emek zaman, artı-değer üretimi için harcanan emektir.

Proleter birincisinde kendi için, ikincisinde kapitalist için çalışır. Geriye kalan zaman da işgücünün yeniden üremi için harcanan emektir.

Kapitalist, proleterlerin artı-değer üretiminin devamı için işgücünü yeniden üretmesini sağlar. Proletere emeğinin karşılığı olarak gösterilen gerekli emek zamanının ücretini öder.

Proleter, aldığı bu ödenmiş emekle, barınma, beslenme, giyim ve sağlık gibi ihtiyaçlarını karşılar, geçimini sağlar.

Daha sonraki günlerde çalışabilmek için, kapitaliste harcadığı beden ve fizik gücünü tekrar kazanmak için işgücünü yeniden üretir. Proleter üretilmiş emekle hem ailesini geçindirir, hem yeni işgücü nüfusu yetiştirir hem de kendi emek gücünü yeniden üretir. Bu döngü sürer gider.

Proleterin işgücünü yeniden üretmesi için ona tanınan zaman çalışma süresi dışında kalan zamandır. Çalışma süreci içinde verilen yemek molası gibi onlar da bu zamana dahildir. Çalışma saati dışında kalan, proleterin, tüm sosyal faaliyetlerini gerçekleştirdiği zamandır.

Kapitalist bu zamanı “boş zaman” olarak niteler. Bir lütufçasına sunar! Kapitalistin bu lütufkarlığı ertesi gün iflahını çıkardığı işçinin, tekrar artı-değer üretimi için gerekli gücü toplayacak olmasındandır.

Boş olarak nitelenen zaman ne kapitalist ne de proletarya için boştur. Proleter bu zaman diliminde işgücünün yeniden üretimi ile uğraşırken, kapitalist işgücünün yeniden üretim zamanına nüfuz etmekle uğraşır. Proletaryanın yakasını burada da bırakmaz.

Toplumun bu kutbunda emek koşullarının sermaye şeklinde kütleleşip yoğunlaşması öteki kutbunda ise emek güçlerinden başka hiçbir şeyleri olmayan insanların toplanmış olması yetmiyordu. Hatta bunların emek güçlerini isteyerek satmak durumunda bırakılmaları da yetmiyordu. Kapitalist üretimin ilerlemesi, eğitim, gelenek ve edinilen alışkanlıklarla bu üretim tarzının koşullarını doğa yasaları gibi apaçık görmeye yatkın bir işçi sınıfını da oluşturuyordu.” (Kapital-1, Sf: 701)

Kapitalizmin emek gücünü satan proletaryaya, kapitalist sömürü düzenini bir doğa yasası gibi kabul ettirebilmesinin koşulu, işgücünün yeniden üretim sürecine hükmedebilmesidir; Proletaryanın kafasını kaldıracak, sömürü düzeninin kendine ve halka yaşattığı sefaleti düşünecek zaman bırakmamasıdır.

Bunun için proletere, ailesine ve geniş kitlelere kapitalist üretim-tüketim kültürünü değişik araç ve yöntemlerle kabul ettirir. Kapitalizm artı-değer ve karı üretim aşamasında değil tüketim aşamasında gerçekleşir.

Salt aşırı üretim, üretim eritecek tüketim olmadığında kapitalizmi krize sokar. Bu nedenle kapitalizm için üretim ne kadar ihtiyaçsa, tüketim de o kadar ihtiyaçtır. Sıra bu üretim-tüketim döngüsünün, kapitalist niteliğinin emekçi yoksul halka yaşamının vazgeçilmez bir parçası gibi kabul ettirilmesindedir.

Kapitalizm, kendi kültürünü kitlelere, onarın, yaşam nesnelerini sosyal ilişkilerini metalaştırarak kabul ettirir. Kapitalist ekonominin nüfuz ettiği her alanda para ilişkisi hakim hale gelir ve “Para her şeyi karşıtına çevirir.” (Marx) Kapitalizm bununla yetinmez metalaştırma kültürünü körüklemek, emekçi halkın iliklerine kadar işlemek için seferber olur.

40-50 yıl öncesinde kapitalizmin, işgücünün yeniden üretim sürecine müdahale olanağı ve de araçları oldukça sınırlıydı. Proletarya çalışma saati dışında kalan zamanda geleneksel kültürüyle sosyal yaşamını devam ettiriyordu. Yardımlaşma, dayanışma, komşuluk-akraba-arkadaş ilişkileri, sendika-dernek-parti gibi siyasi faaliyetler işçi sınıfının denetiminde olan bir zaman dilimiydi. Günümüzde bu durum tersine dönmüş durumda.

Gelişen iletişim, ulaşım, haberleşme teknolojisi kapitalizme, işgücünün yeniden üretim zamanına nüfuz etmesini kolaylaştırdı. Meta dolaşımı hızlandı. Metanın ulaştığı her yerde tedrici olarak kapitalist üretim-tüketim kültürü egemen hale geldi.

zamanSosyal medyadaki (TV, internet, gazete, dergi gibi) gelişim kapitalist kültürün körüklenmesinde kapitalizme muazzam olanak sağladı. Meta, üretimi ve tüketim hızına uygun tüketim kültürünü yaygınlaştıran değişik araçlar üretildi.

Dev alışveriş merkezleri, tekno-marketler, fast-food zincirleri, mağazalar, restaurant-lokantalar, reklamlar, kredi kartları, web sayfaları, TV dizileri, ucuzluk kampanyaları, tatil organizasyonları, çeşitli adlarda fuar tertipleri ve diğerleri.

Kapitalist üretim-tüketim kültürünü yaygınlaştıran, kitlelere kabul ettiren bu araçlar, aynı zamanda işgücünün yeniden üretimine doğrudan müdahale edilmesidir. Kitlelere kapitalist kültürün bir yaşama biçimi olarak benimsetilmesidir. Proletaryanın, çalışma saati sonrasındaki sosyal yaşamının kapitalizmin denetimine girmesidir.

Bugün sosyal ilişkiler metalarla ifade edildiği, gerçekliğin yerini imajın aldığı bir yaşam söz konusu. Yabancılaşma ve yozlaşmanın en çok konuşulduğu bir süreç söz konusu.

Marx’ın ifadesiyle kapitalist sömürü düzeninin, kapitalist kültürün bir doğa yasası gibi kabul edilmesi söz konusu. İşgücünün yeniden üretiminde kapitalizmin, kitleleri kendi kültürüne göre şekillendirmesi söz konusu.

Tüm bunların özeti, kapitalizmin, zamanı, kapitalist ekonomi yasalarına göre örgütlemesi, proletaryanın sosyal yaşamını dahi denetim altına almasıdır.

Dolayısıyla “boş zaman” bir ilizyonist ayakları ve başı görünecek şekilde kutunun içine koyduğu bir insanı, önce, ortadan ikiye ayırıp başını bir yana ayaklarını bir yana itip, sonra, bunları birleştirip, o insanı sapasağlam kutudan çıkarması kadar inandırıcı bir kavramdır.

Tohum’un anlam ve önemi tam da bu noktada su yüzüne çıkar. Tohum kapitalist kültürle, burjuva-feodal kültürle dolu olan “boş zamana” karşı, proleter devrimci, sosyalist kültürü yaratmanın, yaşatmanın ve geniş halk kitlelerine ulaştırmanın hem nesnesi hem de öznesidir.

Üç bin yıl çok uzak/sarıl güne/sarıl saate…” (Mao) (Bir okur)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu