GüncelKadın

“Atılan bombalar bizlerin ‘güvenliği’ için değil, iktidarın geleceği için”

Kadınlar Birlikte Güçlü, “Rojava’ya atılan bombalar Türkiye’deki bizlerin ‘güvenliği’ için değil, iktidarın geleceği için. ” sözleriyle seslendi.

Kadınlar Birlikte Güçlü, çok sayıda kadının yer aldığı bir video hazırlayarak, iktidarın savaş politikalarına karşı “Savaşa Hayır” çağrısında bulundu.

Açıklamada, Türkiye’nin Rojava ve Kobanê’ye dönük sürdürdüğü saldırılar ve devletin yürüttüğü politikalara da değinen kadınlar, Sürdürülen savaş siyasetinin Kürt halkının iradesini ezmeye dönük olduğuna vurgu yaparak, tüm halklara bu savaş suçuna karşı sessiz kalmama ve ortak olmama çağrısı yapıldı.

Kadınların okuduğu “Savaşa Hayır” başlıklı metnin tamamı şöyle:

İstiklal Caddesi’nde 13 Kasım’da bir bomba patladı ve bu bomba patladığından beri sonunu daha önce defalarca gördüğümüz, yaşadığımız karanlık bir hikayenin içine çekildik. Rusya, Amerika, NATO, hava sahaları, AKP, seçimler derken insan hayatları, halkların varoluşları birilerinin bir coğrafyayı kendi emelleri doğrultusunda şekillendirme emellerine kurban edilmeye çalışılıyor. Bu yeni değil. Hedefteki insanlar, halklar Suriye’de 10 yıldır, bölge genelinde onlarca yıldır yürütülen savaş nedeniyle buradan oraya göçmek zorunda bırakılmış olanlar. Bin yıllık topraklarının, evlerinin, Afrin’in işgaliyle gittikleri civar köylerde bu sefer de F-16 bombardımanıyla karşılaşanlar. Bir işgal ile öteki arasında yaşam kurmak için yılmadan mücadele verenler, cihatçı çetelere rağmen eşit ve özgür bir hayat için direnenler, en çok da kadınlar.

Henüz İstanbul’un orta yerinde gerçekleşen bombalamanın esas faillerinin kim olduğu açığa çıkarılmadan, havada MHP Güçlükonak İlçe Başkanı’nın ismi, ÖSO bağlantıları, uyuşturucu ticareti, İçişleri Bakanı’nın ilişkilerine dair bilgiler dolaşırken, bu bombalama hızlıca başka bir kıyımın gerekçesi haline getirildi. Türkiye’den kalkan F-16’ların köyler ve kent merkezleri ayırmadan yaptığı bombardıman sonucunda yarısından fazlası sivil en az 31 kişinin öldürüldüğü, bir hastanenin yıkıldığı gelen bilgiler arasında. İstiklal Caddesi’yle, İstanbul’la, Taksim’le hiçbir bağlantısı bulunmayan bu 31 kişiyi öldüren, hastaneyi yıkan bombaların üzerinde İstiklal Caddesi’nde başka bir bombanın katlettiği iki çocuğun ismi yazıyordu. Çocukların ölümüne engel olmak şöyle dursun, öldükten sonra bile istismar edebilen bir siyasetle karşı karşıyayız.

Aynı siyaset, şiddetin şiddet doğurduğu, fayda sağlayan tek tarafın da desteği azalan hükümet olduğu bu ortamda, sınırı aşıp Karkamış’ta bir okulu vuran roketlerin biri çocuk iki kişinin canını almasını, şiddetin dozunu artırma kozu olarak gördüğünü belli edercesine, adeta ellerini ovuşturarak izliyor. Bunu, faili belli bir ‘hain terör saldırısı’ olarak değerlendirmekte gecikmeyenler ise haritayı açıp bakmıyor. Karkamış’ın karşısında neresi var, Karkamış’ın karşısındaki Cerablus’ta kim var, iktidarın beslediği hangi gruplar var, öğrenmeye tenezzül etmiyor. Biliyorsa da unutmayı seçiyor. Öte yandan, tüm bu oyunu kuranları , bir gün önce aynı sınırı aşıp hastane bombalamasına ‘terör’ demeyi düşünen dahi hemen ‘hain’ ilan ediliyor. Çünkü duymamıza izin verilen tek ses, düşman siyasetinin, sürekli savaş siyasetinin sesi.

Kürt halkının iradesini ezmeye dönük bu savaş siyasetinin ölüm saçtığını, hepimizin hayatlarına gölge düşürdüğünü, bizi yoksullaştırdığını, tehdit ettiğini, güvensizleştirdiğini, geleceksizleştirdiğini bildiğimiz halde bu oyuna razı olmaya ve bu oyunun çaresizce parçası olmaya, bu düzeni sürdürmeye mecbur muyuz peki gerçekten? Değiliz! Susmak zorunda değiliz. Tam tersine, hem kendi geleceğimiz için hem de sözde ‘bizim adımıza’ sınır ötesinde hayatların parçalanmasını, Kürt halkına düşmanlığın bir yönetim biçimi haline getirilmesini kabul etmediğimiz için ses çıkarmak zorundayız. Bu topraklarda nefes alabilmek istiyorsak başka çaremiz yok.

Basına, sokakta ve sosyal medyada ses çıkarmaya yönelik baskıların artması, Kürt halkına yapılan bu zulüm, kadınların kazanımlarına her gün yeni bir müdahalenin eklenmesi savaşın sesini yükseltiyor. Oysa biz kadınlar biliyoruz ki savaş hayatlarımıza sirayet ettikçe şiddet kendisini yeniden üretiyor. Savaş ve şiddetle birlikte kadınların gündelik hayatı zorlaşıyor, alanımız daralıyor. Dolayısıyla savaşın yükselttiği şiddetin bedelini en ağır ödeyecek olan kadınlar başta olmak üzere tüm topluma sesleniyoruz: Yarın çok geç olabilir. IŞİD’in Ezidi halkına yönelik soykırım girişimiyle hatırladığımız Şengal ve yenilgiye uğratıldığı Kobane başta olmak üzere bu tür yapılanmalara karşı verilen mücadeleyi sekteye uğratan, IŞİD zihniyetini destekleyen bu saldırı hiçbirimizin yararına değil, yalnızca kendi konumu için her oyunu oynamaya hazır olan iktidarın yararına.

Rojava’ya atılan bombalar Türkiye’deki bizlerin ‘güvenliği’ için değil, iktidarın geleceği için. Bu yalanların karşısında sessizleşmeyelim. Muhalefetin sinip, iktidarın yanında saf tutmasına bir kez daha seyirci kalmayalım. Her gün daha büyük bir umutsuzluğa uyanmayalım. Hep birlikte söylememiz, yükseltmemiz gereken ses çok basit: Bizim de barış içinde yaşama hakkımız var. İnsan hayatlarını bir seçim ve iktidar hesabı haline getiren #savaşahayır.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu