Manşet

Türkiye’nin şahidi, sanığı ve mahkûmu; Ape Musa

Tarihte bazı günler vardır; bu günler devrim ve demokrasi mücadelesi için ya da devrim ve demokrasi için mücadele edenler için üzücü, aynı zamanda edilmiş devrim yemininin bilenme günüdür. Bu günler bazen bir katliam, bazen bir tutsaklık, bazen de “faili meçhul” bir cinayettir.

Bu günler aynı zamanda faşizmin teşhiri ve hesabı sorulacaklar listesine atılan birer çentiktir. 20 Eylül 1992 tarihi de bu günlerden birisidir. 20 Eylül bu günlerden birisidir çünkü Kürt ulusunun haklı mücadelesine gönül vermiş, bu uğurda bedeller ödemiş bir aydın, bir gazeteci, Ape Musa katledilmiştir. Ape Musa 20 Eylül 1992’de faşist devletin gerçek kimliğine uygun bir şekilde, Amed’de katledilmiştir.

“Denilebilir ki Musa sen kim, bu anılarında geçen zatlar kim! Amma bence bu soru yerinde değildir. Çok kere fakir bir adam bir define bulur veya Loto-Toto’dan para kazanır ve aniden zengin olur. İşte ben de Zıvıng’ın mağaralarından aleme çıkınca o fakir gibi tesadüfen ve de şans mahsulü değerli şahsiyetlerle tanıştım. İşte bu anılarım, bulduğum bu definelerin mahsulüdür.”

Ape Musa Anılarım adlı kitabında anıları için yukarda ki değerlendirmeyi yapmıştır. Şüphesiz Kürt halkı da özgürlüğünün olmadığı, yok sayıldığı, her gün her dakika asimilasyon saldırılarıyla karşı karşıya kaldığı, kültürünün yok olmaya yüz tuttuğu süreçlerde ya da on binlerce şehit verdiği mücadele tarihinde birçok define bulmuş ve mahsul almıştır.  İşte Ape Musa bu definelerden birisidir, yaşam pratiğiyle ardıllarına bıraktığı mizah, edebiyat anlayışı, kullanılan dil ve halkların kardeşliği için verilen mücadele de mahsuldür.

İşte bu yüzdendir ki Ape Musa, faşizmin hedefi olmuş, katledilmiştir. Yaşam pratiğinde halkla iç içe olduğu gibi ortaya çıkardığı eserlerinde de halkın dilini kullanmış, halkın acılarını işlemiştir. Ne var ki Newala Qesaba  (Nevala Kasaba) adlı şiirinde işaret ettiği “faili meçhul” cinayetlere kendisi de hedef olmuştur.

 

İlk ıslık ilk gözaltı

Ape Musa onunla sohbet edenler, bir şekilde tanışanlar tarafından mizahi dili ve hoş sohbeti ile tanınır. Evinin bahçesinde bulunan koca çınar altının her gün sohbetlerin olduğu “kahvehaneye” dönüşmesinin sebebi de bundandır.

Bu sohbetlerde, toplumsal sorunlar tartışılır, dönemin hükümeti eleştirilir, çeşitli deneyimler paylaşılır. Ama ille de Türk devletinin acizliği, Kürtlere yönelik geliştirdiği politikalar, saldırılar mizahi bir dille konuşulur. Ape Musa, 1943 yılında yaşadığı bir gözaltını şöyle anlatır. “Komiser sordu; ‘Hain oğlu hain, suçunu bilmiyor musun?’ ‘Yok’ dedim. Komiser; ‘Radyonuz yok mudur?’. ‘Var’ dedim. ‘Peki, plak, pikabınız yok mudur?’. ‘O da var’ dedim. Komiser; ‘Peki it oğlu it. Bu kadar güzel Türkçe plak varken ne bok yemeye Kürtçe ıslık çalıyorsunuz?’ dedi.”

Yaşamı boyunca 11.5 yıl tutsaklık yaşayan Ape Musa, ilk gözaltısını Adana’da lise okuduğu süreçte yaşadı. ’38 Dersim isyanının yaşandığı bu süreçte bir öğrenci Seyit Rıza’ya ve Dersim isyanına dair gerici ithamlarda bulunur. Bu duruma tepki gösteren Musa Anter ise Kemalizm’in gerçek yüzünde cisimleşen ’38 katliamına dair öğrenciyle tartışır. Okul idaresinin şikâyeti üzerine gözaltına alınır ve 45 gün gözaltında kalır.

 

musa-anter1Hayatı ve Eserleri

“Eskiler” çocuklarının, torunlarının doğum tarihini pek bilmez, dönemin çarpıcı bir olayını örnek vererek doğum tarihini belirlemeye çalışır. Ape Musa’nın doğum tarihi de ailesinin verdiği bilgilere göre “Berfa Sor” veya “Ermeni Katliamı” (1915-1917) zamanına denk gelir. Fesla isimli annesi bir yandan çocuklarını yetiştirirken bir yandan da köy muhtarlığını yapar. Annesi, Ape Musa’yı Türkçe öğrenmesi ve kendisine tercümanlık yapması için okula gönderir. Mardin’de yatılı ortaokulu bitirir ve liseyi okumak için Adana’ya gider. Bu tarihler 1938 Dersim Katliamı sürecindedir. Lisenin ardından üniversite sınavlarını kazanarak İstanbul’a edebiyat okumaya gider fakat arkadaşlarının ısrarı üzerine hukuk okur.

Ancak okulu 3. sınıftan sonra bırakır. Üniversitenin ardından Şark Postası ve Dicle Kaynağı’nda yazılar yazmaya başlar. İlerleyen süreçte “İleri Yurt” gazetesini çıkarır. Gazetede seneler sonra Kürtçe olarak yazdığı Qimil şiiri gerekçe gösterilerek 1959 senesinde tutuklanarak Harbiye Hapishanesi’ne konulur. Böylece tarihte 49’lar olarak geçen dava başlamış olur. 50 kişilik gruptan Emin Batu hayatını kaybedince 49 kişi kalırlar ve dava bu isimle anılır. İdamla yargılanırlar ancak 27 Mayıs Darbesi sürecinin ardından serbest bırakılırlar.

Hapishanede, Birina Reş tiyatro eserini ve Kürtçe-Türkçe, Türkçe-Kürtçe sözlüğünü yazdı. Hapishaneden çıktıktan sonra Deng dergisini Medet Serhat ve Ergün Koyuncu ile beraber çıkardı. Barış Dünyası ve Yön’de yazmaya başladı. 1963 Haziran’ında tekrar hapse girdi ve 23’ler davası başladı. Mamak, Sultan Ahmet ve Balmumcu hapishanelerinde yattı. Hapishaneden çıktıktan sonra Türkiye İşçi Partisi’nin çalışmalarına katıldı. 1965 seçimlerinde Mardin’den aday oldu ama son anda aday değişikliği yüzünden bağımsız olarak seçimlere girdi.

1967’de ilk hükmü gerçekleşti ve Çanakkale’ye bir yıllık sürgüne gönderildi. 12 Mart 1971’de tekrar hapse girdi ve Seyrantepe Askeri Hapishane’de 3 yıl kaldı. 1980 AFC’sinde kısa bir süre hapishanede kaldı. Tewlo, Azadiye Welat, Rewşen ve Gündem dergi ve gazetelerinde Kürtçe, Türkçe makaleler yazdı. 1988’de kurulan Halkın Emek Partisi ve 1990’lı yılların başlarında kurulan Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) ve Kürt Enstitüsü’nün kurucuları arasında yer aldı.

Ape Musa’nın katledildiği yıllar faşist TC’nin Türkiye Kürdistanı’na sistemli bir şekilde saldırdığı, bu saldırılarda köy yakmalarından, faili meçhul cinayetlere hiçbir katliamdan geri durmadığı bir süreçtir. Bugün her ne kadar ileri demokrasi naraları atılsa, failler yargılanıyor denilse de asıl gerçek devletin değişmeyen faşist yüzüdür.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu