GüncelLGBTİ+Makaleler

ANALİZ | 20 Kasım’a doğru trans savaşçılar: “İntikam Yeminiyiz!”

Trans+ TİKKO Savaşçıları: "Bizler halk ordusu saflarında savaşa katılan trans savaşçılar olarak, liberalizmin bize dayattığı biçimde özgürlüğün “bireysel” bir şey olmadığını biliyor ve özgürleşmenin kolektif yollarını ararken kolektifimizle birlikte özgürleştiğimizi de görüyoruz."

Trans savaşçılar olarak yürüttüğümüz tartışmaları, 20 Kasım Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Günü vesilesiyle bir yazıda toparlamaya karar verdik. Bu tartışmaların benzerleri şüphesiz yalnızca savaşın daha kızgın sürdüğü cephelerde değil halk savaşının her alanında başkaca trans yoldaşlarca da yürütülüyordur. Bu yazıda kendi deneyimlerimizden yola çıkarak ikili cinsiyet sistemi ve heteroseksizmin halk savaşına verdiği zararı ve farklı biçimlerde nasıl ortaya çıktığını değerlendirmeye çalışacağız.

Kazanımlar artıyor ancak transfobi maske değiştiriyor

Tüm dünyada yükselen trans+ özgürlük hareketinin kazanımları, devrimci örgütler içerisinde de ileri doğru sıçramalara dönüşüyor. Trans+ özgürlük hareketinin içerisinde yürütülen tartışmalar da, benzer biçimde çevresinden etkileniyor ve gelişiyor. Bunu Türkiye ve T.Kürdistanı özgülünde TEKEL Direnişi, Güler Zere Ölüm Orucu Direnişi, Gezi Ayaklanması, kadın hareketleriyle kurulan ittifaklar, seçim süreçleri, Newroz, 1 Mayıs, 8 Mart gibi toplumun bir kesiminin daha aktif politika yaptığı süreçlerde net görüyoruz. Böylesi dönemlerde ya da trans+ hareketinin yarattığı gündemlerde ortaya çıkan etkileşim devrimci örgütler içerisinde bazen somut adımlara dönüşüyor bazen ise yalnızca politik gündemin bir parçası oluyor. Ancak bu coğrafyada yaklaşık 35 yıldır bir biçimde gündeme etki eden trans+ özgürlük hareketinin kazanımları belirli bir aşama kaydetmiş olsa da devrimci örgütler içerisinde ve halk savaşının yürütüldüğü alanlarda sorunlarımız minimuma inmiş değil. Hatta rahatlıkla söyleyebiliriz ki, daha yeni başlıyoruz.

Diğer ataerkil ve heteroseksist şiddet biçimlerinde olduğu gibi, ikili cinsiyet sisteminin yarattığı şiddetin daha bariz biçimleri hayatlarımızda kendisini farklı biçimlerde varediyor. Günümüzde LGBTİ+ hareketinin kazandığı cepheler sonucu sistem içerisinde gedikler açılmış ve bazı değişimler yaşanmaya başlamıştır. Ancak görünür olmayan herkesin heteroseksüel ve na-trans kabul edilmesi fikri hala oldukça kuvvetlidir. Bununla birlikte bu görünürlüğün de ne denli karikatürize bir görünürlük olduğu hepimizin malumu.

Translara yönelik cinsiyetçilik, giderek daha fazla liberal bir örtünün altına gizlenmekte ve yanıltıcı bir ilerleme hissi vermektedir. Ancak Özgür Gelecek Gazetesi’nin 37. ve 38. sayılarındaki “Göğün Yarısı” köşesinde de belirtildiği gibi, “LGBTİ+ fobisinin ‘yok sayma’, ‘alay etme’, ‘dokunmama’ gibi bazı kaba yönlerinden uzaklaşmış olmamız, hastalığımızı aştığımız anlamına gelmiyor.” Hastalık ile bugün halk savaşı saflarında yakıcı bir sorun olarak devam eden LGBTİ+fobiyi gizlemek için üretilen maskeler kastediliyor. Trans+ların ve na-trans eşcinsel ve biseksüellerin yaşadıkları sorunlar elbette birbiriyle ilişkili ancak farklılıklar da var. Biz bugün daha çok trans+lara odaklanacağız.

Yukarıda görünürlük sorunundan kısmen bahsettik. Savaş alanının getirdiği zorluklardan birisi görünürlük olsa da görünür olduktan sonra da sorunlar daha az hale gelmiyor. Tekil öznelerin görünürlüğü genel anlamıyla bir olumluluk yaratsa da bu görünürlük direkt gözleme açık olan gerçeklerle sınırlı kalıyor. Bununla birlikte görünür olan bu tekil özneler, görünürlüğün bedelini farklı biçimlerde ödeyebiliyor. Trans kadın ya da erkek olarak açıldıysak direkt cinsel yönelimimizin atanmasından tutalım da kalacağımız mangaya kadar bir dizi sorunlarla yüzleşiyoruz. Diğer devrimci örgütlerle ortak yürütülen işlerde de, cepheye gidişlerde de trans+ kimliğimiz karşımıza çıkıyor. Halk ordusu saflarında bunların önüne geçmek için olumlu adımlar atılmaya çalışılıyor. Oportünizme düşmeden üretilen çözümler, ödenen bedellere değiyor. Özellikle kadın savaşçıların on yıllara varan deneyimleri ve kazandıkları cepheler bu anlamıyla bizler açısından imkana dönüşüyor. Na-trans kadın yoldaşlarla inşa ettiğimiz yoldaşlık ikiyüzlü bir kızkardeşlik söyleminin ötesinde eleştiri-özeleştiri temelinde gelişmeye devam ediyor. Na-trans erkek savaşçılarla da yürüttüğümüz tartışmalar meyvelerini veriyor. Ancak ikili cinsiyet sistemine karşı mücadelenin sınıf mücadelesi olduğunun bilincine tarihsel ve güncel nedenlerini anlayarak varılmadığı yerlerde hep aynı bahaneler karşımıza çıkıyor.

Transfobiye karşı mücadelede daha ileriye!

Trans+ yoldaşlara ve özgürlük mücadelesine olan bağlılığımızı dile getirdiğimizde, olması gereken efektif politikalar ve bunların uygulanmasını denetlemektir. Toplumsal beklentiler bağlamsaldır ve onlarla ilişki kurmamız gerekir. Trans+ olmak, katı ikiliğe uymak için ağır bir baskı anlamına geliyor ve bunu yaparken birçok toplumsal tepkiyle karşılaşıyoruz. Bu toplumsal tepki, sınıf mücadelesine yönelik yanlış bir yaklaşımdan kaynaklanıyor. Bu doğrultuda duruşumuzu “tabii ki bu bizim değil, içinde bulunduğumuz koşulların meselesi” diyerek uyarlıyoruz. Bu yöntemlerin anlamlarının devrimci düşünceden ziyade toplumsal düşünce tarafından tanımlanmasına izin veriyoruz. İşler biraz zorlaştığında ilk vazgeçilen şey trans+ politikalar oluyor. Bu sadece toplumla değil, kurduğumuz ittifaklarda cephe yoldaşımız olan örgütler için de geçerli. Bazı argümanlar çok mantıklı, bazı yöntemler çok işe yarar, bazı açıklamalar çok devrimci görünebilir. Ancak önemli olan hangi sınıfa hizmet ettiğimizdir. Sınıf mücadelesinin vazgeçilmez bir parçası olan trans+ siyaseti derinleştirmeye mi hizmet ediyor, yoksa ona ters mi düşüyor?

Kadınlara yönelik cinsiyetçilikte olduğu gibi, trans+lara yönelik cinsiyetçiliği de köklü zihniyetlerde kendini gösteren geniş ve güçlü ataerkil sistemin bir parçası olarak görmeliyiz; dolayısıyla baskının yalnızca semptomları yerine sınıfsal tutumumuzu değiştirmek için öncelikle kendimizde ve birbirimizde bununla yüzleşmeli ve mücadele etmeliyiz. Ataerki ve heteroseksizmle mücadele etmek için hepimiz toplumsal cinsiyet rolleriyle ilişki kurma biçimlerimizi ne şekilde değiştirmeliyiz? Gündeme getirilen konular soyut düşünceler değil, hepimizin trans yoldaşlarla doğrudan ilişki içinde mücadele ettiği, içinde yaşadığımız gerçeklikler, peki bu bizim için ne anlama geliyor? Trans yoldaşlarımızın neye ihtiyacı var? Bu konuda hangi adımları atıyoruz?

Translar için özgürleşme bütün halk kitlelerinin ikili cinsiyet rollerinden özgürleşmesi anlamına da geliyor. Bizler halk ordusu saflarında savaşa katılan trans savaşçılar olarak, liberalizmin bize dayattığı biçimde özgürlüğün “bireysel” bir şey olmadığını biliyor ve özgürleşmenin kolektif yollarını ararken kolektifimizle birlikte özgürleştiğimizi de görüyoruz. Bu özgürleşme adımlarının ileriye doğru sıçramalara dönüşmesi için başta na-trans yoldaşları olmak üzere tüm yoldaşlarımızı trans+ siyasetinde derinleşmeye çağırıyoruz!

Halk ordusu saflarında yürüttüğümüz bu mücadele “Büyük Aile Yürüyüşleri” organize eden, her fırsatta varoluşumuza saldıran, kendi askerini dahi yakmaktan geri durmayıp yoldaşlarımıza karşı kimyasal silah kullanan, her milliyet, cinsiyet, cinsel yönelim ve inançtan halkımızın ve doğanın düşmanı olan TC faşizminin bugünkü temsilcisi AKP/MHP ittifakını boğmanın mücadelesidir.

Bu yazıyı bitirirken transfobik saldırılar ve ikili cinsiyet sisteminin dayatmaları nedeniyle yaşamını yitiren tüm trans+ların intikam yemini olduğumuzu bir kez daha belirtmek istiyoruz. (Trans+ TİKKO Savaşçıları)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu