GüncelMakaleler

ANALİZ | “Arap Baharı”nın Son Demi Tunus

"AKP, Mısır’da İhvancıların iktidardan alaşağı edildiği Sisi darbesine karşı tutum alarak diplomatik ve politik ilişkileri bitme noktasına getirmesiyle Körfez ve Doğu Akdeniz’de zor duruma düştü. Mısır devletinin özellikle Doğu Akdeniz’de doğalgaz arama ile ilgili komşu ülkelerle yaptığı anlaşmalar Türkiye’yi zor durumda bıraktı"

Kuzey Afrika ülkesi Tunus’ta halk, hükümet ve muhalefet partilerine yönelik uzun süredir sokakta protestolar yapıyor. Arap Baharı’nın fitilinin ateşlendiği bu ülkede 2011’deki ayaklanmaların da temelini oluşturan işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk süreç içerisinde giderek büyüdü.

Geçim şartlarının ağırlaşması, yolsuzlukların artmasının sonucu olarak halkın yöneticilere, hükümete karşı öfkesi artmış durumda. Bu öfkenin odağında en çok da parlamento ve hükümete sahip olan parlamento başkanı Raşid el Gannuşi’nin önderliğindeki En Nahda bulunuyor.

Emperyalist devletler, -özellikle ABD – BOP çerçevesinde ılımlı İslam diye adlandırdıkları Müslüman Kardeşler, yani İhvan Hareketi’ni destekleyerek Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da kendilerine bağlı ülkelerde iktidar olmalarını sağladılar. İhvancı iktidar dönemlerinde de bu ülkelerde işçi sınıfı ve emekçi halka baskı ve zulüm artarak devam etti. İktidar yandaşları, hızla zenginleşirken halk açlığa ve yoksulluğa mahkum edilmeye devam etti. Bu iktidarlar döneminde yoksulluk iyice arttı. Mısır, Tunus gibi İhvan’cıların iktidar olduğu ülkelerde kısa bir süre sonra halk İhvancı iktidarlara karşı demokrasi için, yoksulluk ve yolsuzluğa son verilmesi talepleriyle sokaklara çıktı.

Mısır, Tunus gibi Arap Baharı’nın yaşandığı ülkelerde geçiş dönemleri “ganimetçi istilası”na uğradı. Herkes “bu fırsat bir daha gelmez” dercesine siyasete, devlete ve ekonomiye saldırdı. Tunus’ta En Nahda, 10 yılda 11 hükümetin oluşumunda birinci dereceden rol almış bir parti olarak yolsuzluk, usulsüzlük, hukuksuzluk, kayırmacılık ve devleti ele geçirme suçlamasında başta geliyor. Tüm bu kirliliğe ilave olarak En Nahda, muhalefete karşı kuşku ve nefreti besleyen eylem ve söylemlere imza atan bir parti aynı zamanda. Bir kere demokrasiyi araç olarak kullanıp iktidara yerleştikten sonra çok sözünü ettiği “uzlaşmacılık”larını terk edebileceklerini gösterdiler.

En Nahda, Selefiler ve El Kaide çizgisindeki cihatçılara alanları açtı, örgütlenmelerini sağladı. Suriye’ye çok sayıda cihatçı gönderilmesine göz yumdu, olanak sağladı. Muhalefetin iki önemli ismi Şükri Belayid ve Muhammed Brahimi’nin cinayetlerinin karartılması için elinden geleni yaptı. Yine 2015 yılında, plaj ve müzelerde turistlere yönelik saldırıları En Nahda’nın hoşgörü kanatları altında örgütlenen cihatçılar gerçekleştirdi. Tüm bu yaşananları ve En Nahda’nın devleti ele geçirme gayretlerini Tunus halkı unutmadı.

 

Hükümetin Feshedilmesi ve Darbe Tartışmaları

Tunus halkının uzunca süredir çeşitli eylemler düzenleyerek istifasını istediği hükümetin fesih kararı, Tunus Cumhurbaşkanlığı’nın yayınladığı bir video ile kamuoyuna duyuruldu. Cumhurbaşkanı Kays Said, askeri komuta kademesi ve güvenlik yetkilileriyle yaptığı toplantı sonrasında onların da olurunu/onayını alarak “Tunus’un içinde bulunduğu yağma, yangın durumu karşısında ülkeyi uçurumun kıyısından almak için olağanüstü önlemler aldığını, yeni bir başbakan atayacağını, yeni bir hükümetin 30 gün içerisinde kurulacağını” ilan etti. Said, yolsuzluk dosyalarını ortaya çıkarma gerekçesiyle de başsavcılık görevini üstlendiğini duyurdu. Meclisi 30 gün boyunca feshederek parlamento üyelerinin dokunulmazlıklarının askıya alındığını, Gannuşi ve 64 meclis üyesi hakkında yurtdışına çıkma yasağının konulduğunu da açıkladı.

Cumhurbaşkanı Kays Said’in 25 Temmuz akşamı açıkladığı bu kararlarla, ordu desteğiyle hükümeti dağıtması ülkede yeni bir siyasi dönemi başlatmış oldu. Aynı zamanda da Müslüman Kardeşler (İhvan) Mısır’dan sonra son kalesi Tunus’ta da ağır bir yenilgi almış oldu. Bu durumu şöyle de ifade edebiliriz; uzun bir süredir Tunus’ta iktidar olan En Nahda ve İhvan’ın ideoloğu Raşid el Gannuşi görevden alınarak kitlelerin biriken öfkesinin önüne set çekilmek istenmektedir. Yani ülkedeki yoksulluğun, açlığın, yolsuzluğun faturası, siyasal İslamcıların ağırlıkta olduğu parlamento ve hükümete çıkarılmış oluyor.

Cumhurbaşkanı Said, görevden alınan Başbakan Haşim el Meşişi ve En Nahda lideri Raşid el Gannuşi’nin oluşturduğu siyasi güçler ülkede uzunca süredir anlaşmazlık, kavga halindeydiler. Cumhurbaşkanı Said’in Başbakan Meşişi’nin kabine revizyonu yapılırken “kadınlara yer verilmemesi” gerekçesiyle veto etmesine rağmen En Nahda’nın kontrolündeki parlamento söz konusu kabine değişikliğini onaylamıştı. Cumhurbaşkanı Said de parlamentonun bu kararını Anayasa Mahkemesi’ne taşımıştı. Gannuşi ise ülkede yaşanan ekonomik krize karşı borç yükünün fazlalığı ve turizm gelirlerinin azalmasını gerekçe gösterdiği için eleştirilmiş hatta Türkiye’den 5 milyon dolar hibe almasıyla da gündeme gelmişti.

Hükümetin feshedilmesi kararı Tunus sokaklarında genel olarak kutlama havasına dönüşürken bazı En Nahda bürolarının da hedef alındığı görüntüleri basına yansıdı. Tuzer kentindeki En Nahda bölge merkezinin ateşe verildiği görüntüler sosyal medyada paylaşıldı.

Meclis Başkanı Gannuşi, Cumhurbaşkanı Said’in açıklamalarından sonra meclis binasının önüne gittiğinde içeriye girmesinin engellenmesi üzerine 15 Temmuz 2016 tarihinde Gülen Cemaati merkezli darbe girişimine karşı AKP’nin başı R.T. Erdoğan’nın halkı sokağa çağırmasını örnek alarak bir çıkış yaptı. Ancak bu çıkış beklenen etkiyi yapmadı. En Nahda tabanı bile sokağa çıkmadı.

 

Türkiye de Kaybedenler Arasında

Tunus’ta hükümetin görevden alınması, parlamentonun feshedilmesine ilk tepkiler AKP’den ve Libya’daki geçici hükümetten geldi. AKP’li Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan’ın yakın ilişkilerinin olduğu En Nahda lideri Raşid el Gannuşi’ye destek veren AKP’liler “darbe” yorumunda bulundular. AKP’li Meclis Başkanı M. Şentop “Tunus’ta yaşananlar endişe vericidir, seçilmiş parlamentoyu ve milletvekillerini görev yapmaktan men eden kararlar anayasal düzene karşı darbedir. Askeri/bürokratik darbe her yerde gayrimeşrudur. Tunus halkı anayasal düzene ve hukuka sahip çıkacaktır” açıklamasını yaptı. Yine AKP Sözcüsü Ömer Çelik, Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın ve İletişim başkanı Fahri Altun da içeriği benzer açıklamalar yaptılar.

Tunus ve Libya’da İslamcı gelenekten gelen partilerin iktidar olması emperyalistler tarafından dikkatle izlendiği gibi bu güçlerin etkisizleştirilmesi doğrudan veya dolaylı olarak desteklendiği bilinmeyen bir olgu değil. Bu nedenle de Tunus Cumhurbaşkanı Said tarafından alınan bu karar, AB emperyalistleri tarafından eleştirilmedi, aksine diplomatik-politik bakımdan dolaylı olarak da destek verildi. AB Komisyon Sözcüsü; “Tunus’taki tüm aktörleri Anayasaya, kurumlarına ve hukukun üstünlüğüne saygı duymaya çağırıyoruz. Ayrıca ülkenin istikrarını korumak için sakin olmaya ve şiddete başvurmaktan kaçınmaya da çağırıyoruz” açıklaması yaptı.

AKP, Mısır’da İhvancıların iktidardan alaşağı edildiği Sisi darbesine karşı tutum alarak diplomatik ve politik ilişkileri bitme noktasına getirmesiyle Körfez ve Doğu Akdeniz’de zor duruma düştü. Mısır devletinin özellikle Doğu Akdeniz’de doğalgaz arama ile ilgili komşu ülkelerle yaptığı anlaşmalar Türkiye’yi zor durumda bıraktı.

Libya konusunda Mısır’ın tavrı da yine aynı. Türkiye’nin bu alanlardaki etkisi azaldı. AKP iktidarı bu yüzden şu anda Tunus’taki gelişmelere karşı ne diplomatik ne de politik ilişkileri –Mısır yönetimine karşı yaptığı gibi– gerecek bir yönelim içerisine girmez/giremez. Aksi durumda Doğu Akdeniz ve Libya politikalarında bugünden daha da yalnızlaşacağının farkında. Bundan dolayı da AKP, “bağrına taş basarak” Tunus’taki gelişmeleri “darbe” olarak tanımlamanın dışında hiçbir adım atmayacaktır. Tunus’taki bu gelişmelerin AKP iktidarına yönelik yansımaları da mutlaka olacaktır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu