Güncel

“6-7 EYLÜL 1955 UNUTMA, UNUTTURMA”

 İnsan Hakları Derneği Irkçılık Ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon tarafından 6-7 Eylül'de yaşananlara dair  "6-7 EYLÜL 1955 UNUTMA, UNUTTURMA" başlıklı bir açıklama yaptı. 

İHD tarafından yapılan açıklamada, “Akşam saat 7’de bir güruh sokağın ortasında altı yaşında küçük bir kızın etrafını kuşatıp onu Goril lakaplı yarı deli bir hamala teslim etti. Kapıcı kıza durmadan tecavüz ederken güruh şöyle bağırıyordu: ‘Rumların layığı budur. Öldür onu, öldür Rum köpeğini.’”

Bu tanıklık İstos Yayınları tarafından yayımlanan, Serdar Korucu’nun hazırladığı Dimitrios Kalumenos’un Objektifinden 6-7 Eylül 1955 başlıklı kitabının 2. Cildinin 130’uncu sayfasında yer alıyor.

6-7 Eylül pogromlarında Kayıtlara 60 olarak geçen tecavüz vakasının gerçek sayısı ise 400 civarındaydı. Bazı kadınlar tecavüz edildikten sonra öldürüldü.” şeklinde başladı.

Açıklamada, “6 Eylül 1955’te Atatürk’ün Selanik’teki evine bomba atıldığı haberleri üzerine, ellerinde Türk bayraklarıyla kamyonlarla taşınan kalabalık gruplar başta Rumlar olmak üzere Yahudi, Ermeni, Müslüman olmayan yurttaşların ev ve işyerlerine saldırdı. Yeşilköy’den Nişantaşı’na, Aksaray’dan Edirnekapı’ya, Beykoz’dan Kalamış’a kadar 40 kilometre karelik bir alanda yaktı, yıktı, yağmaladı, linç etti, tecavüz etti, öldürdü.

Bu bir devlet operasyonuydu. 1960 darbesinin ardından Yassıada duruşmalarında gerçek bütün ayrıntısıyla ortaya çıktı. Titizlikle örgütlenmiş bir özel harp faaliyetiydi. Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından planlandı, devlet dersini iyi ezberlemiş kalabalıklar tarafından şevkle uygulandı.

4 bin 214 ev, 73 kilise, 26 okul, 1 sinagog, işyeri ve dükkân benzeri toplam 5 bin 317 mekân yakıldı, yıkıldı, yağmalandı. Bunlar uluslararası literatürde 6-7 Eylül hakkındaki en kapsamlı kitabın yazarı olarak tanınan Speros Vryonis’in verdiği rakamlar. 6 yaşındaki küçük Rum kıza ilişkin tanıklık da, Vryonis’in kitabından alınmıştır.”

Açıklamanın devamında, “Öldürülen kişilerin sayısı, kayıtlara geçtiği kadarıyla 37’ydi. 90 yaşındaki rahip Hrisantos Mantas diri diri yakıldı. En az birkaç rahip bıçakla ve zorla sünnet edildi. Onlarca kişi linç edildi. Yalnızca İstanbul’da değil, İzmir ve Ankara’da da benzer olaylar yaşandı, üstelik Urfa, Mardin, Midyat’ta da Süryanilere saldırıldı.

6-7 Eylül en çok yağma olaylarıyla bilinir ama bu basit bir “servet düşmanlığı” değildir. Korkunç saldırılar Hıristiyan ve Yahudi inancına karşı yapılmıştır. Saldırılar en yıkıcı, en tahrip edici yüzünü başta Rumların olmak üzere Müslüman olmayanların kutsallarına, kiliselerine, sinagoglarına, mezarlıklarına karşı göstermiştir. Kiliseler birkaç saat içinde harabeye çevrilmiş, dinamitle patlatılmış, ateşe verilmiştir. Kilise içinde kutsal eşyalar tahrip edilmiş, İsa tasvirlerinin gözleri oyulmuş, haçlar kırılmış, mezarlar açılıp cenazelerin kemikleri ortalığa saçılmış, cenazelerin altın dişleri sökülmüştür. Başka bir tanık da mezarlıklara saldırılar ertesinde dehşet verici bir tabloyu şöyle anlatıyor:

“Yeni gömülmüş bir kişi, Şişli’deki mezarından çıkarıldı ve karnına mızrağın ucuna takılmış Türk bayrağı saplandı. Bütün mezarlardan kemikler toplandı ve bir kenara yığılarak yakılmak istendi. Kiliselerin içindeki paha biçilmez ikonalar tahrip edildi.”” denildi.

Açıklamada, “Bu tanıklık da Yahya Koçoğlu’nun Hatırlıyorum: Türkiye’de Gayrimüslim Hayatlar başlıklı kitabından. Yukarıda anılan İstos kitabının 1. cildinin 120. sayfasında yer alıyor.

Patrikhane fotoğrafçısı Dimitrios Kalumenos, saldırıların hemen ertesinde kiliselere yapılan saldırıları fotoğrafladı. Arşivinin 400 fotoğraflık bir kısmını içeren ve 1966 yılında Yunanistan’da yayımlanan kitabın Türkiye’de basımı Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu tarafından yasaklandı. Kalumenos fotoğrafları nedeniyle 1957’de tutuklandı, işkence gördü ve “Türkiye Cumhuriyeti Düşmanı” suçlamasıyla sınır dışı edildi.

Öte yandan, resmi tarihi sorgularken devletin suç işlediği, suçunu kabul etmediği, üzerini örttüğü, hesabını vermediği, Rum toplumunun ağır kayıplarını tazmin etmediği, bir özür bile dilemediği gerçeğinin altını çizmek gerekiyor. Ama altı yeterince çizilmeyen bir gerçek, halkın katılımıdır. Suçun bir avuç yönetici tarafından işlendiğini düşünmek içimizi rahatlatır, halkın katılımını konuşmak ise rahatsız edicidir. Gerçek şu ki, 6-7 Eylül pogromlarına o zaman 1 milyon nüfuslu İstanbul’da 100 bin kişi, yani nüfusun onda biri, başka bir deyişle her 10 kişiden biri katılmıştır. Bunu da Speros Vryonis’in titizlikle yürüttüğü araştırmadan biliyoruz.

Dolayısıyla 6-7 Eylül Türkiye Cumhuriyeti’nin azınlık karşıtı politikalarının bir sonucu olduğu kadar toplumun geniş kesimlerindeki Müslüman olmayan halklara karşı düşmanlığın ve nefretin de bir ürünüdür. İnsan Hakları Derneği Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon olarak 6-7 Eylül 1955 Pogromunu mümkün kılan ve soykırımcı geleneğin bugün de varlığını sürdürmesine olanak tanıyan içimizdeki ırkçılıkla mücadele etmenin, en az Özel Harp operasyonlarının hesabını sormak kadar önemli olduğuna inanıyoruz. Bu düşmanlık ve nefrete karşı mücadele etmezsek benzeri geniş çaplı saldırılar her zaman tekrarlanabilir. Tek çare ırkçılığa karşı geniş bir cephe yaratmaktır.” denildi.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu